Altı Şeyin Güzelliği Altı Şeyledir

Altı şeyin güzelliği altı şeyledir. Bunlar: İlim, âdâlet, cömertlik, tevbe, sabır ve haya. İlmin güzelliği amelde, adaletin güzelliği sultanda, cömertliğin güzelliği zenginlerde, tevbenin güzelliği gençlerde, sabrın güzelliği fakirlikte ve hayanın güzelliği ise kadınlarda kendini gösterir.

«Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren, her başağında da yüz “tane” bulunan bir tek tohumun hâli gibidir. Allah kime dilerse ona kat kat verir. Allah ihsânı bol olan, her şeyi hakkıyle bilendir.

Mallarını Allah yolunda harcayıp da sonra o harcadıklarının arkasından bir başa kakış ve bir eziyet ilâve etmeyenler, işte onların mükâfatları Rableri yanındadır. Onlara hiç bir korku da yoktur, mahzun da olacak değillerdir.

ALLAH ANCAK HELAL KAZANÇTAN İNFAK EDİLENİ KABUL EDER

Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-’den rivâyete göre Nebîyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki:

– «Kim helâl bir kazançdan bir mikdar yiyecek tasadduk ederse – ki Allah da ancak helâl kazançdan infâk edileni kabul eder– Allah onu yed-i Rezzâk-ı Sübhanîsine alır, onu infâk eden hesabına onu çoğaltır, sizden herhangi birinizin tayını (Atın yavrusu) terbiye ede ede büyüttüğü gibi büyütüp çoğaltır, dağ kadar oluncaya dek bunu yapar.»

Yine Nebîyy-i muhterem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz: «Mü’minin sadakası, sahibini dünyâ âfetlerinden, kabir fitnesinden ve kıyamet gününün azabından muhafaza eder» buyurmuşlardır.

CENNETE GÖTÜREN ÖZELLİK

Hadîs-i şerifte şöyle vârid olmuştur:

«Sehâvet, (cömertlik) kökü Cennet’te, dalları dünyâya uzanan bir ağaçtır. Kim, ondan bir dala yapışırsa onu Cennet’e götürür. Cimrilik, kökü Cehennem’de, dalları dünyâda bir ağaçtır ki, ona kim tutunursa Cehennem’e götürür.»

ÜÇ ÇEŞİT İNFAK

İnsanlar infâk ve tasadduk hususunda kuvvetli, orta kuvvetli ve zayıf olmak üzere üç kısımdırlar.

Kuvvetliler, bütün varlıklarını bir defada tasadduk edebilme kudretine sâhib olup Allah’a verdikleri muhabbet sözünde kemâliyle sâdık olanlardır. Bunların serdârı Ebû Bekir es-Sıddîk -radıyallahu anh-’dır. Orta kuvvetli olanlar, ellerini bir defada maldan hâli kılmaya muktedir olamayıp, mücerred ondan istifade için değil, bir başka muhtacın zuhûruna bırakan ve ibâdete kuvvet kazanmak niyyetiyle mallarından bir mikdarını yanlarında bulundurmayı muvafık görenlerdir. Üçüncüsü de zayıflar olup farz olan zekâtla iktifa edenlerdir.

Bizim îmanımızı ve ahlâkımızı kuvvetlendirip nefislerimizin elinde zebûn olmakdan kurtarıp Allah ile kanaat eden, gayriden bir şey ummayan hâlislerden kılmasını Mevlây-ı müteâlimizden niyaz ederiz.

DİN VE DÜNYA BEREKETİ

Şunu iyi bil ki: Uhrevi sevap ve -Cennetlerdeki derecelerin yükselmesi için infâk eden; hayırlar ve tâatlar yapan kimseye nisbetle, hakkı ve O’nun rızâsını talebde- ki ihlasın semeresi iki kattır. Sevab için infâk edenin hazzı yalnız Cennet nimeti olacaktır. Halbuki Hakk’ı talebte samîmi olanın; hazzı ise, hakka kurbiyyet, O’na kavuşma nimeti, hiçbir gözün görmediğini, hiç bir kulağın duymadığını ve hiç bir beşerin kalbine gelmeyen şeyleri görmek. Bir Cennet nimeti, Cenneti ve onun nimetini taleb eden kimsenin nasibinden kat kat fazladır, Allah’ım! bizi bunlara ulaştır.

Rivâyet edildi ki: Altı şeyin güzelliği altı şeyledir. Bunlar: İlim, âdâlet, cömertlik, tevbe, sabır ve haya. İlmin güzelliği amelde, adaletin güzelliği sultanda, cömertliğin güzelliği zenginlerde, tevbenin güzelliği gençlerde, sabrın güzelliği fakirlikte ve hayanın güzelliği ise kadınlarda kendini gösterir.

Amelsiz ilim tavansız eve, adaletsiz idareci susuz kuyuya, sehâvetsiz zengin yağmursuz buluta, tevbesiz genç meyvesiz ağaca, sabırsız fakir ışıksız kandile ve hayâsız kadın tuzsuz yemeğe benzer. Binâenaleyh, zengin olan kişinin zenginlik bulutlarından din ve dünyâ bereketlerini yağdırması, fakirlik ve ihtiyaç dolayısı ile ölmüş kalbleri ihya etmeye sebep olması lâzımdır.

Ramazanoğlu M. Sâmi, Bakara Sûresi Tefsiri, s. 342-367

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 395

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.