Dinin Nedir?
Dinin ne? Din ne demektir? Dinimiz hakkında bilmemiz gereken temel bilgiler...
İlk insan ve ilk peygamber olmak itibarıyla Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’la başlayıp devam eden dîn-i mübînin her oluş safhasında muhtevâsı aynıdır. Fark, sadece beşerî hayatın gösterdiği gelişmeler istikametindeki ictimâî hükümlerde görülür.
Buna göre Hazret-i Âdem’den âhirzaman nebîsine kadar ilâhî teblîğ mahsûlü olan ve adına “dîn” denilen müessesede muhtevâ hep aynıdır ve o muhtevânın adı “İslâm”dır.
Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
“Bütün peygamberler birbirlerinin babadan kardeşleridir. Dînleri birdir.” (Buhârî, Enbiyâ, 48)
Bu itibarla İslâm, umûmiyetle sanıldığı gibi yalnız Kur’ân’ın muhtevâsına münhasır değildir. Bütün semâvî dînler, beşerî tahrifler meydana gelmeden evvelki hâlleriyle hep odur. Yâni İslâm’dır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Allâh indinde dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır.
Aynı zamanda bu ifade, beşeriyyetin dünyâ ve âhıret selâmeti için yegâne reçetenin de sadece İslâm olduğunun bir beyânıdır.
Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede daha sarih bir şekilde şöyle ifade buyurulur:
“Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
O hâlde tâ Âdem -aleyhisselâm-’dan beri beşerin tekâmül seyrine bağlı olarak bir gelişmeye mazhar olup Kur’ân’da kemâlin zirvesine ulaşmış bulunan İslâm nedir?
Evvelemirde bu hususta yapılan bütün tariflerin özü kısaca şu iki noktada toplanır:
- Îtikad (Âmentü’de belirtilen esaslara doğru ve samîmî bir şekilde îmân),
- Amel-i sâlih (îmândan sonra Cenâb-ı Hakk’ın bizlerden istediği ibâdet ve muâmelâtı ihlâs ve samîmiyetle îfâ).
İşte bu iki husûsun bağrında yaşanan İslâm, düşünce, yaşayış ve davranışlarımızın ilâhî nizâmını sağlayan muvâzeneli güzellikler zinciridir. Akıl, kulak, göz, dil ve gönül arasında ulvî rabıtalar kurarak Allâh’a uzanan bir yoldur. Ondaki yüce ve sırlı incelikler, bir rahmet olarak taşa dahî damlasa, onu topraktan daha yumuşak bir gönül hâline getirir. Ancak ondan uzak gönüllerse, gaflet çöllerinde kuruya kuruya taş kesilmiş demektir. Bu hâlden kurtuluş da, yine İslâm iledir.
İslâm, fikrî, kavlî ve fiilî bakımdan insanı en güzel şekilde yoğurup kemâle erdiren ve karanlıklardan nûra çıkaran seâdet fecridir. Yâni o, alçakta olanları yükseltip zirveleştiren bir müessirdir. Bir toprak gibidir ki, kendisine teslîm olan nice çürük dal ve budak parçalarından, hattâ teressübattan dahî gözleri ve gönülleri okşayan nâdîde güller, menekşeler, lâleler ve zambaklar yetiştirir. Basit ve sıradan kulları mümtaz hâle getirir. Hilkatleri aslî hâllerine çevirerek güzelleştirir. İnsan ve kâinatın sırlarının sermâyesi odur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları
YORUMLAR