Hayırlarınız Boşa Gitmesin!

Müslüman yaptığı infakda nelere dikkat etmelidir? Kur'an uyarıyor! Yaptığınız hayırlar bunları yaparsanız boşa gidebilir. İslam'da infak adabı...

İnfakta edeb çok mühimdir. Bilhassa veren, alana teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Çünkü onun, Cenâb-ı Hakk’a şükür borcu olan mâlî bir ibâdeti îfâ etmesine vesîle olup, onu ecre nâil eylemektedir. Verilen sadakalar aynı zamanda, veren kişi için hastalık ve musîbetlere karşı birer siper-i sâikadır. Âyet-i kerîmede bu ibâdetin ehemmiyetini tebârüz ettirmek için mecâzen: “Sadakaları Allâh alır” (et-Tevbe, 104) buyrulmaktadır.

HAYIRLARINIZ BOŞA GİTMESİN!

İnfakta gözetilmesi gereken edebi Kur’ân-ı Kerîm şöyle belirtiyor:

“Ey îmân edenler! Allâh’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın! (Sadakalarınızı imhâ etmeyin!)…” (el-Bakara, 264)

Bu âyetlerde hayır ve hasenatta bulunmak teşvîk edilmekle birlikte, hayır işlerken riâyet edilmesi gereken edeb, açık bir sûrette ortaya konulmaktadır. Buna göre, kalb kırarak, fakiri küçümseyerek, eziyet ederek ve başa kakarak yapılan bir hayrın Allâh indinde hiçbir kıymeti yoktur. Doğrusu böyle hayırlar, kulu azâba dûçâr eden ağır cürümlerdendir. Çünkü kalbler, nazargâh-ı ilâhîdir. Mevlânâ Hazretleri:

“Sen, varlığını, malını, mülkünü güzel bir şekilde infâk et de, bir gönül al! Ki o gönlün duâsı, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nûr olsun!..”buyurur.

Yine Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, hikmet dolu beyitlerinde, Cenâb-ı Hakk’a şükür borcunun îfâsına vesîle olmaları sebebiyle yoksul ve muhtaçların cömertler için bir nîmet olduğunu, sehâvetin ancak onlar üzerinde tezâhür edebildiğini, bu yüzden de onların gönüllerini incitmemek gerektiğini şu şekilde anlatır:

“Yoksul kişi, cömertlerin aynasıdır. Sakın aynaya karşı gönül kırıcı sözler söyleyerek onu buğulandırma! (Yâni yoksulun gönlüne karşı hassas ol! Çünkü gönül nazargâh-ı ilâhîdir.)”

“Allâh’ın cömertlik tecellîsinin tezâhürü, fakirlerdir. O fakirler ki, ancak kerem sâhiplerine mürâcaat ederler. Dertlerini onlara açarlar. Böylece hamiyetli zenginler için saâdet yollarını hazırlarlar. Zenginlerin hayır ve infak yoluyla yoksulların gönlüne girmesinin bir başka bereketi de, muzdarip gönüllerde kendilerine karşı sevgi ve merhamet filizlerinin tomurcuklanmasıdır.”

“Şu hâlde yoksullar, Hakk’ın cömertlik aynalarıdır. Varlıklı olanlar, kendi cömertliklerini orada seyrederler. Hak’ta fânî olan sâlih zenginler, servetlerinin bir emânet olduğunu idrâk ederek Hak karşısında nefislerini tanımışlar ve ilâhî cömertliğin ma’kesi olmuşlardır. Hakk’ın cömertliğinden bir nasîb alarak sehâvette fânîleşmişlerdir.”

“Az veya çok sâhip olduğu varlığına kalbini esir etmeyip onu gönlünün dışında taşıyanlardan başkaları, bedbahtlar ve âhiret fukarâlarıdır. Bu tip insanlar, Hak kapısında değildir. Varlıkları izâfîdir. Kapı dışındaki nakış ve sûretten ibârettir.”

“Bunlar, gönülleri Allâh’tan uzak düşen gerçek zavallı ve rûhâniyet fakirleridir. Zâhirî varlıkları ise, bedbahtlıklarının cansız bir nakşı, solgun bir resmidir. Bunlar, hakîkatten habersiz, ruhsuz kişilerdir ki, sen bunlara yakınlık gösterme! Sakın ha köpek resmine kemik atma!..”

“Böyle kişiler, menfaat esîridir. Hak susuzluğundan habersizdirler. “

“Dikkatli ol; bu ölülerin önüne yemek tabağı koyma! Yâni onlara iltifat edip yakınlık gösterme! Öyle varlıklılar, mahşerin sefil dilencileri olacaklardır!”

“Böyleleri, mânâ değil, ekmek dervişleridir. Onlar toprak balığına benzerler; şeklen balığa benzeseler de, denizden ürker ve kaçarlar.”

“Onlar, sefaletlerini saâdet sanırlar, kendilerine göre güzel yemekler yer, tatlı şerbetler içerler. Gerçekte ise, ilâhî lokmadan nasipsizdirler.”

“Ey bu hüsrâna düşmek istemeyen! Sen mahlûkâtı cömertliğinle kuşat ki, âriflerden olasınl..”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ZEKAT NEDİR, KİMLERE VERİLİR VE NASIL HESAPLANIR?

Zekat Nedir, Kimlere Verilir ve Nasıl Hesaplanır?

İNFAK NEDİR?

İnfak Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.