İnfak Edenler Daha Çok Kazanıyor!

Üzerimizdeki nîmetlerin şükrânesi olarak, o nîmetten mahrum olanlara hizmet ve ikramda bulunmayı, saâdet bilmeliyiz. Hattâ teşekkür edâsıyla infâk etmeliyiz. Alanın minnet altında kalacağı değil, verenin minnettar olacağı şekilde ihsanda bulunmalıyız.

Âyet-i kerîme buyrulur: “…O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz. (Yani zaferi de mağlûbiyeti de bazen bir topluma bazen öteki topluma veririz.) Tâ ki Allah, îmân edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şâhitler edinsin.” (Âl-i İmrân, 140)

Dolayısıyla bir gün muvaffak olabiliriz, diğer bir gün mağlup. Bir gün sıhhat ve âfiyette olabiliriz, bir başka gün hastalık ve sıkıntı içinde. Bir gün veren el olabiliriz, bir gün alan el…

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Ey yiğit! Gücüne-kuvvetine güvenip âcizlerin ellerini kırma! Zayıfların gönüllerini yaralama! Çünkü sen de, senden daha güçlü ve zorlu birisinin kudreti ve zulmü altında âciz kalabilirsin…”

Demek ki iyi günümüzde şımarmamalı, zor durumdaki insanların hâline bîgâne kalmamalı, zayıfları, düşkünleri, çâresizleri hor görmemeli, ibâdullâhı istihkardan sakınmalıyız. Her zaman onları kendi yerimizde, kendimizi de onların yerinde görebilmeliyiz.

TEŞEKKÜR EDÂSIYLA BİR İNFAK

Üzerimizdeki nîmetlerin şükrânesi olarak, o nîmetten mahrum olanlara hizmet ve ikramda bulunmayı, saâdet bilmeliyiz. Hattâ teşekkür edâsıyla infâk etmeliyiz. Alanın minnet altında kalacağı değil, verenin minnettar olacağı şekilde ihsanda bulunmalıyız.

Nitekim örnek neslimiz olan sahâbe-i kirâm efendilerimiz infâk ettiklerinde muhâtaplarına diyorlardı ki:

“…Biz sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz, çok çetin ve belâlı bir günde (kıyâmet gününde) Rabbimiz’den korkarız.” (el-İnsân, 9-10)

Bu hususta Ebû’l-Leys Semerkandî Hazretleri de şöyle buyurur:

“Veren kişi, alana bir teşekkür edâsı içinde ikram etmelidir. Çünkü alanın nasibi, dünyevî bir ihtiyacının giderilmesi; verenin nasibi ise ilâhî rızâ ve âhiretteki sonsuz lûtuflardır. Böyle olunca, veren daha kârlı durumdadır. Onun için muhâtabına teşekkür etmelidir.”

İNFAK EDENLER FAKİRDEN DAHA ÇOK KAZANIYOR

Mevlânâ Hazretleri de, fakir ve zayıflara yapılan ihsan ve ikramlardan, aslında infâk edenlerin daha çok istifâde edeceğini şu şekilde ifâde eder:

“Yoksul kişi nasıl cömertlik ve iyiliğe muhtaç ise, cömertlik ve iyilik de yoksul kişiye muhtaçtır. Güzeller, güzelliklerini seyretmek için nasıl tozsuz, passız ve parlak bir ayna ararlarsa, cömertlik de yoksulları ve zayıfları öylece aramaktadır.”

“Allâh’ın cömertlik tecellîsinin tezâhürü, fakirlerdir. O fakirler ki kerem sahiplerine mürâcaat ederler. Dertlerini onlara açarlar. Böylece hamiyetli zenginler için saâdet yollarını hazırlamış olurlar.”

Hakîkaten, infâk eden kişi, bu sayede hem günahlarının affına ve Rabbinin rızâsına kavuşacak, hem de nice belâ, musîbet, hastalık ve iptilâları, sevindirdiği muhtaçların hayır duâlarıyla -inşâallah- bertaraf etmiş olacaktır.

Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulmaktadır:

“Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığımızdan şüpheniz olmasın.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 70/2594; Ahmed, V, 198)

“Allah bu ümmete, aralarındaki zayıfların duâsı, ibadeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir.” (Nesâî, Cihâd, 43)

Dolayısıyla -başta Sûriyeli muhâcir kardeşlerimiz olmak üzere- toplumumuzdaki zayıf, muhtaç ve muzdariplere kol kanat gererek onları şefkat, merhamet ve nezâketle himâye etmek; bugün bir ateş çemberi içinde bulunan memleketimizi de, o zayıfların duâsı bereketiyle -inşâallah- Cenâb-ı Hakkʼın himâyesine, ilâhî rahmet ve inâyetine eriştirecektir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 362

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.