Peygamber Efendimiz İnsanlara Nasıl Davranırdı?

Peygamber Efendimiz’in insanlara muâmelesi nasıldı?

Allah Resûlü, yalnız sözleriyle değil, fiil ve hareketleriyle de delîl ve kendisine tâbî olunan güzel bir numûne-i imtisâldir. Resûlullah, hayâtın her kademesinde insanlığa örnek olup derecelerine göre fazîlet sahiplerine ihtirâm eylerdi. O’nun mahlûkâtı kuşatmış olan rahmeti hudutsuzdu. Ehl-i îmânın dışındakilere dahî rıfk ve lutf ile muâmelesini esirgemezdi.

PEYGAMBERİMİZİN İNSANLARA MUAMELESİ

Bir gün Resûlullah’ın önünden bir cenâze geçti. Allah Resûlü ayağa kalktı. Kendisine:

“–Yâ Resûlallâh! O bir Yahudî ölüsü idi!..” denildi.

Resûlullah de:

“–O da bir insan değil midir?” diye mukâbelede bulundu. (Buhârî, Cenâiz, 50; Müslim, Cenâiz, 81)

Yâlâ bin Mürre (r.a.) şöyle der:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in yanında pek çok defâ seferlere katıldım. Allah Resûlü, herhangi bir insan ölüsüne rastladığında, derhâl defnedilmesini emreder, onun müslüman mı, kâfir mi olduğunu sormazdı.” (Hâkim, I, 526/1374)

Zîrâ O, öyle bir ilâhî rahmetti ki, Allâh’ın bütün mahlûkâtına şâmil olan «Rahmân» isminin bir tecellîsi idi. Dâimâ Hâlık’tan ötürü mahlûkâta şefkat düstûrunu yaşardı.

Bir gün, müşriklerin şerlerinden iyice bunalan sahâbîlerden bir kısmı, Hazret-i Peygamber’den onları lânetlemesini istemişti. Buna mukâbil Varlık Nûru:

“Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim.” buyurdu. (Müslim, Birr, 87)

O’nun en azılı düşmanlarına dahî ettiği duâ şöyleydi:

“Allâh’ım! Bilmiyorlar; Sen onlara hidâyet nasîb eyle!” (Süyûtî, el-Câmî, no: 3559)

O merhametin en güzîde örneği, bir gün arkasında namaz kılan bir bedevînin:

“–Yâ Rab! Muhammed’le (s.a.v.) bana rahmet et, başkasına etme!” dediğini duymuştu.

Selâm verince:

“–Genişi daraltıyorsun!” buyurarak onu îkâz etti. (Buhârî, Edeb, 27; Ebû Dâvud, Tahâret, 136/380)

Resûlullah, sadece yanındakilerin ve yaşadığı muhitin insanı değildi. O, kabîle taassubu, taraf tutma ve taş yürekliliğin hüküm sürdüğü bir muhiti ve diğer muhitleri îman ve İslâm’ın nûruyla yoğurarak bütün insanlığı muhabbet, merhamet ve kardeşlik duyguları ile birleştirici bir noktadaydı. Öyle ki O’nun bu istikâmette gösterdiği muvaffakıyet, beşer târihinin gözlerini kamaştıracak mükemmelliktedir.

O sonsuz Nûr:

“Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” buyuruyor. (Sü¬yû¬tî, el-Câmî, I, 12/310)

Bu itibarla O, mazhar olduğu ilâhî terbiye bereketiyle bütün bir beşeriyetin en güzel terbiyecisi olmuştur. Bir zamanlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömen nice zâlimler ve kölelerini insan yerine koymayan nice gaddarlar, O’nun rahmet kubbesi altında hidâyet buldular. Öyle ki bu kimselerin her biri, yüksek ahlâk ve fazîlet husûsunda dünyânın en mümtaz insanları hâline geldiler.

İBRETLİK BİR HADİSE

Peygamber Efendimiz hiçbir zaman makam, mevkî ayrımı gözetmeksizin herkese yardımcı olmaya gayret eder ve bunu da muhâtabını memnun bırakacak bir seviyede gerçekleştirirdi. O’nun bu husustaki hassâsiyetini aksettirmesi bakımından şu hâdise pek ibretlidir:

Birgün kendisine bir bedevî gelmiş ve yardım istemişti. O da, o esnâda elinde bulunanlardan verdikten sonra:

“–Bunlar seni memnûn eder mi?” diye sordu.

Görgüsü zayıf bedevî:

“–Hayır! İhsanda bulunmadın (bol vermedin)!” dedi.

Bunun üzerine bâzı sahâbîler kızdılar ve bedevîyi hırpalamak istediler. Resûlullah ise, onları îkâz ederek bedevîye dokunmamalarını söyledi. Sonra bedevîyi de yanına alarak evine yöneldi. Bedevîye evinden de bir şeyler vererek sordu:

“–Şimdi seni memnun ettik mi?”

Bedevî bu defâ sürûr içinde:

“–Evet! Allah, âilem ve yakınlarım hesâbına Sana bol hayırlar lutfetsin!” dedi.

Böylece onu memnun eden Resûlullah, bedevîyle ashâbı arasındaki soğukluğu da gidermek maksadıyla:

“–Sen başlangıçta verdiklerimizi azımsayarak söylediklerini söyledin. Bunun için arkadaşlarımın kalbinde sana karşı bir kin meydana gelmiş olabilir. Yanlarına döndüğünde şu an bana söylediğin sözleri onların huzûrunda da ifâde et ki gönüllerindeki kin gitsin!” buyurdu.

Birlikte Ashâb-ı Kirâm’ın yanına geldiklerinde bedevî, Hazret-i Peygamber’e dönerek:

“–Allah, âilem ve yakınlarım nâmına Sana bol hayırlar versin!” diye duâ etti.

Bedevî ayrıldıktan sonra Resûlullah ashâbına:

“Benimle şu bedevînin hâli, şu kimsenin hâline benzer ki, onun bir devesi vardır ve evden kaçmıştır. Yakalamak için halk devenin peşine düşünce deve iyice ürker. Bunun üzerine devenin sahibi, halka; «Devemle aramızdan çekilin, ben ona daha iyi davranırım, onun huyunu daha iyi bilirim.» diyerek yalnız başına deveye doğru gider. Yere düşmüş hurma döküntülerinden alarak deveyi çağırır, deve de gelir. Adam deveye havutunu vurur ve üzerine binip gider. İşte bunun gibi ben, şu bedevî o sözleri söylediği vakit sizleri dinlemiş olsaydım zavallı cehenneme gitmişti!” buyurdu. (Heysemî, IX, 15-16; Isfahânî, el-Emsâl fi’l-Hadîsi’n-Nebevî, Bombay, 1987, s. 301)

Bu ifâdeler, insan terbiyesi husûsunda ihtivâ ettiği mesajlar bakımından son derece mühimdir. Öncelikle muhâtabın psikolojik yapısını göz önünde bulundurmak ve ona göre bir yol takip ederek kişinin kalb âlemine uzanan yolları tespit etmek ve bu yollardan ilerleyerek maksada ulaşmak zarûrîdir. Bunun aksi davranışlar, bir fayda temin etmeyeceği gibi muhâtabın menfîliğini iki katına çıkarır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HAYATI

Peygamber Efendimiz’in Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.