Peygamber (sav) Efendimiz İçin Yazılan Mersiye

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz için yazılan mersiyeyi istifadenize sunuyoruz.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) vefat ettiğinde Ömer (r.a) buna inanmak istememiş:

“–Kimsenin «Muhammed (s.a.v) öldü!» dediğini duymayayım! Yoksa kılıcımla boynunu vururum!..” diye insanlara konuşmaya başlamıştı. Bu arada Ebû Bekir (r.a) gelerek onu susturmuş ve meşhur konuşmasını yapmıştı.

HZ. ÖMER'DEN (RA) PEYGAMBER (SAV) EFENDİMİZE MERSİYE

Hz. Ebû Bekir’in konuşmasından sonra Ömer (r.a), Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in üzerine kapanıp alnından öptü. Hem ağlıyor hem de şöyle mersiye okuyordu:

“Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Bir hurma kütüğüne dayanarak insanlara hitab ederdin. Cemaât çoğaldığında, sesini onlara duyurabilmek için bir minber yaptırmıştın. Hurma kütüğü Sen’in firâkına dayanamayarak inlemeye başlamıştı. Sen mübarek elini onun üzerine koyunca ancak sükûnete ermişti. O hâlde, Sen’in ümmetin, aralarından ayrılıp gittiğin için hurma kütüğünden daha çok ağlayıp inlemelidirler.

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Allah katında o kadar ulvî bir makâma sâhipsin ki, Cenâb-ı Hak sana itâati yüce zâtına itaât sayarak:

«Rasûl’e itaât eden Allah’a itaât etmiş olur» (Nisâ, 80) buyurdu.

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak katında o kadar ulvî bir makâma sâhipsin ki, Yüce Allah önce Sen’i affettiğini haber verdi daha sonra yaptığın zelleden bahsederek şöyle buyurdu:

«Allah seni affetsin, onlara niçin izin verdin!» (Tevbe, 43)

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak katında o kadar ulvî bir makâma sâhipsin ki, Yüce Allah Sen’i son peygamber olarak gönderdiği hâlde diğer peygamberlerden önce zikrederek şöyle buyurdu:

«Hani biz peygamberlerden söz almıştık; Sen’den, Nûh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da…» (Ahzâb, 7)

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak katında o kadar ulvî bir makâma sâhipsin ki, Cehennem halkı ateşler içinde azap görürken, dünya hayatındayken sana itaât etmiş olmayı o kadar çok arzu edecekler ki dehşetli bir feryâd ile:

«“Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik!” diyecekler.» (Ahzâb, 66)

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak, Mûsâ (a.s)’a mûcize olarak içinden nehirler akan bir kaya lûtfettiyse, bu, Yüce Rabbbimizin senin parmaklarından tatlı sular akıtmasından daha şaşırtıcı değildir. Sana salât ü selâm olsun!

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Allah Teâlâ, gidişi bir aylık, dönüşü de bir aylık mesâfe olan rüzgârı Süleyman (a.s)’ın emrine vermişti. Bu da, Sen’in Miraç gecesi üzerine binerek yedi kat gökleri aşıp aynı günün sabah namazını Mekke’de kıldığın Burak’tan daha şaşılacak bir şey değildir. Sana salât ü selâm olsun!

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak, İsâ (a.s)’a ölüleri diriltme mucizesi vermişse, bu, kızartılmış zehirli koyunun Sen’inle konuşmasından daha şaşılacak bir şey değildir. Koyunun kürek kısmı sana «Ben zehirliyim, beni yeme!» demişti. Sana salât ü selâm olsun!

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Nûh (a.s), sabrı tükenince kavmine bedduâ etmek mecbûriyetinde kalmış ve:

«Rabbim yeryüzünde kâfirlerden bir tane bile bırakma!» (Nûh, 26) demişti. Eğer onun gibi Sen de bize bedduâ etseydin, bir tanemiz kalmaz, hepimiz helâk olurduk. İnsanlar Sen’in sırtına bastı, gül yanağını kanattı, dişlerini kırdı, lâkin Sen yine de ümmetin için ısrarla hayır istiyor ve şu niyâzda bulunuyordun:

«Allah’ım! Sen kavmimi mağfiret buyur! Zira onlar bilmiyorlar!»

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Yaşının azlığı ve ömrünün kısalığına rağmen, sana tâbî olanlar, ömrü son derece uzun olan Nûh (a.s)’a tâbî olanlardan çok daha fazladır. Zira sana çok kimse iman etmiş, «Ona pek az kişi iman etmişti.» (Hûd, 40)

Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Eğer Sen yalnız emsâlin ile oturup kalksaydın, biz Sen’in sohbetinle müşerref olamaz ve Sen’in yanında oturamazdık. Eğer emsâlinden başkasıyla evlenmeseydin, bizlerden kimseyi nikâhlamazdın. Eğer yalnız dengin olan kişileri vekil tâyin etseydin, bizden kimseyi vekil tâyin etmezdin. Ancak vallâhi hem bizimle oturdun, hem içimizden bazılarını nikâhladın, hem de bir kısmımızı yerine vekil tâyin ettin. Tevâzu eseri olarak yün elbise giydin, merkebe bindin, terikine yolcu aldın, yere oturup yemek yedin ve yemekten sonra parmaklarını yalayıp temizledin. Allah ona salât ü selâm eylesin!” (Gazâlî, İhyâ, I, 410-411; Kastalânî, II, 492)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.