Zeyrek Camiî Tarihi

Zeyrek Camisi eski adıyla Pantokrator Manastırı ne zaman ve kim tarafından yaptırılmıştır? Zeyrek Camisi nerededir? Zeyrek Camiî tarihi, özellikleri, hakkında kısaca bilgi... İşte İstanbul’un sırlı mabedi Zeyrek Camisi hakkında bilinmeyenler...

Zeyrek Camisi veya Pantokrator Manastırı Kilisesi İstanbul’un Zeyrek semtinde Doğu Roma döneminden kalma dinî yapıdır. Kilise üç ayrı şapelin bir araya gelmesinden oluşur. Ayasofya’dan sonra İstanbul’da ayakta kalan en büyük eski kilisedir.

AYASOFYA’DAN SONRA EN ÖNEMLİ MABET

Zeyrek, Bizans döneminde manastırlar bölgesi olarak bilinen bir yerdir. Buradaki ilk kilise, Bizans imparatoru II. İoannes Komnenos’un eşi Eirene tarafından 12. yüzyılın ilk çeyreğinde yaptırılmıştır. Bizans’ın en büyük manastırlardan olan Pantokrator Manastırı’nın kilisesidir. Eşi ölünce imparator tarafından buraya bir kilise daha yaptırılır. Pantokrator Kilisesi, burada yaptırılan iki kilisenin küçük bir kilise ile birleştirilmesiyle meydana gelmiştir. Latin işgalinde Katolik rahipler Ayasofya’dan sonra İstanbul’daki bu en büyük ve en eski Bizans kilisesinin manastırına el koymuştur.

İSTANBUL’UN İLK MEDRESESİ

Fatih Sultan Mehmet’in şehri almasıyla manastır, medreseye çevrilmiş ve İstanbul’un ilk medresesi burada açılmıştır. Kilise de cami olarak ibadete açılmıştır. Medresenin ilk müderrisi Molla Zeyrek Mehmet Efendi’den dolayı camiye Zeyrek Camisi denilmiştir. 18. yüzyıl sonunda ciddi bir tamirden geçirilen caminin üzeri, beş kubbe ile kaplıdır. Tek şerefeli bir minaresi vardır. 1966 yılında başlatılan restore çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan taban döşemeleri, Bizans döneminden günümüze ulaşan ender örneklerden biridir. Şu anda yalnızca caminin güney kısmı ibadete açıktır.

MOLLA ZEYREK CAMİÎ NEREDEDİR? - HARİTA

Molla Zeyrek Camiî, Fatih ilçesinde, Zeyrek’te, Haliç’e hakim bir noktada yer alır.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.