1 Deniz Gazvesi 10 Kara Gazvesine Bedel!

Peygamberimizin "Bir deniz gazvesi, on kara gazvesine bedel" diyerek taltif ettiği deniz cihadının, İslam'ın inkîşafındaki rolü ve önemi nedir?

Bir devletin cihanşümûl bir rol oynayabilmesi, stratejik ehemmiyeti bulunan karalar kadar, denizlerde de hâkimiyetini îcâb ettirir. Bu zarûretledir ki, İslâm ta­rihinin başlangıcında hızla devam eden fetihler ile bir taraftan Türkistan diğer taraftan da kuzey Afrika istikâmetinde gelişmeler olunca, buna paralel olarak denizlere de açılmak ihtiyacı hissedilmiş ve ilk defa Hazret-i Osman zamanında Suriye vâlisi Muâviye tarafından Kıbrıs adası fethedilmiştir.

BİR DENİZ GAZVESİ, ON KARA GAZVESİNE BEDEL

Zira i‘lâ-yı kelimetullâh dâvâsı da bunu îcâb ettiriyordu ve Allah Ra­sû­lü -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-, bu hususta ümmetini şöyle teşvik ve terğîb etmişti:

“Denizde yapılan bir gazve, sevap cihetiyle karada yapılan on gazveye bedeldir. Denizde başı dönen kişi, Allah yolunda aldığı yaranın kanı içerisinde kıvranan gibidir.” (İbn-i Mâce, Cihâd, 10)

Yine Rasûlullah -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-, bir defasında Ümmü Harâm’ın evinde uyurken gülümseyerek uyanmış ve sebebini soran Ümmü Harâm’a da:

“Ümmetimden bâzıları deniz üstünde tahtlarına kurulmuş hükümdarlar gibi yeşil denize binmişlerdi. Allah yolunda deryâ harbine gidiyorlardı. Ben de (buna memnûn olarak) gülümsedim.” buyurmuştur. (Buhârî, Cihâd, 3)

OSMANLI'NIN CİHANŞÜMUL OLMASINDA DONANMANIN ÖNEMİ

Osmanlı Devleti de, gâyesi “i‘lâ-yı kelimetullâh” yani Allâh’ın dînini yaymak ve yüceltmek olduğu için, denizlerde bir donanmaya olan ihtiyaçla daha kuruluş yıllarında karşılaşmış ve Bizans’ı arkadan kuşatmak üzere Rumeli’ye geçiş tahakkuk etmiştir.

Rivâyete nazaran Rumeli fâtihi Süleyman Paşa, Çanakkale sâhillerine ulaştığında karşıya geçmek için çareler düşünmeye başlamış ve henüz denizcilikte tecrübeleri olmadığı için birbirine bağlanarak sal hâline getirilmiş kütüklerle, Nûh -aleyhisselâm-’ın gemisine binerken yaptığı duâ olan:

“Onun yürümesi ve durması Allâh’ın adıyladır. Rabbim bağışlar ve merhamet eder.” (Hûd, 41) âyet-i kerîmesini vird edinerek Avrupa yakasına adım atmıştır.

DONANMANIN ZAYIFLIĞI, ENDÜLÜS'Ü ÇARESİZ BIRAKTI

Bununla birlikte o sıralarda ve daha sonraki dönemlerde, Osman­lı’­nın karada gerçekleştirdiği fetihler lâyıkıyla tamamlanmadan denizlerde de başarı elde edecek yolların aranmasına ciddî bir ihtiyaç hissedilmemiştir. Bu yüzden Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılışı sırasında büyük bir donanmamızın olmaması sebebiyle, oraya lâyıkıyla müdâhale edilememiştir.

Yavuz Sultan Selîm devrinde ise, Mısır’ın fethi bile daha ziyâde kara harekâtıyla gerçekleştiğinden, o fetih de Osmanlı’yı büyük bir donanma vücûda getirme ihtiyacına sevk etmemiştir.

KANUNİ DÖNEMİNDE BÜYÜK KAPTANLAR YETİŞTİ

Ancak Kânûnî Sultan Süleyman devrinde gerek doğu gerekse batıda gerçekleşen kara fetihlerinin zirveye ulaşmasıyla, bu toprakların denizden gelebilecek saldırılara karşı da muhâfaza zarûreti doğmuştur.

Böylece Osmanlı Devleti, zamanının en büyük donanmasını meydana getirme ihtiyacını hissetmiştir. Bu ihtiyaç ânında da Allah Teâlâ’nın bir lûtfu olarak, kendilerine “deryâ kurdu” denilen pek büyük kaptanlar yetişmiş ve Osmanlı ihtişâmını aynı kudretle denizlerde de temsîl eden muhteşem amiraller silsilesi oluşmuştur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.