Kötülüğü İyilikle Gider

HAYATIMIZ

İnsanları Hakk’a ve hayra yöneltmek için dâimâ onların kalbine giden bir damar bulmak îcâb eder. Bunun da en kestirme yolu; cömertlik, şefkat ve affedebilmektir.

Rasûlullah (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: Rabbim, beni mahrum edene vermemi emretti, (size de tavsiye ederim.) Âyet-i kerîmede buyrulur: “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost gibi olur.” (Fussilet, 34) Hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur: “Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni bağışla!” (İbn-i Hanbel, IV, 148, 158)

Hicretin yedinci senesinde Mekke’de kuraklık ve kıtlık başgöstermişti. Allah Rasûlü, kendisine yirmi senedir amansız bir şekilde düşmanlık eden Mekkelilere, altın, arpa ve hurma göndererek yardımda bulundu. Ebû Süfyân, bunların hepsini teslim alıp Kureyşlilerin fakirlerine dağıttı. İnsan, ihsâna mağluptur. İkram ve ihsan, düşmanın bile düşmanlığını yumuşatır. Allah Rasûlü’nün Mekke fukarâsına yaptığı bu infâkı dolayısıyla Ebû Süfyân bile, kalbindeki katılık ve düşmanlık azaldığı için: “Allah, kardeşimin oğlunu hayırla mükâfatlandırsın! Çünkü O, akrabâlık hakkını gözetti!” diyerek duyduğu memnûniyeti dile getirmiştir. (Ya’kûbî, Târîh, II, 56) Bu âlicenaplık ve fazîlet karşısında pek çok insan İslâm ile şereflenmiştir.

Yûsuf (a.s.) da bu hususta güzel bir misâldir. Kardeşleri kendisini çekemeyip kuyuya attıkları hâlde o, kardeşlerine en güzel şekilde ikramda bulunmuş, hatâlarını yüzlerine vurmayıp onları affetmiş, bunun üzerine onlar da: “…Yemîn ederiz ki Allah, seni hakîkaten bizden üstün kılmış­tır. Doğrusu biz, hatâya düşmüşüz.” (Yûsuf, 91) demişlerdir.

Velhâsıl, insanları Hakk’a ve hayra yöneltmek için dâimâ onların kalbine giden bir damar bulmak îcâb eder. Bunun da en kestirme yolu; cömertlik, şefkat ve affedebilmektir. Yâni bu kalbî fazîletlerle Allâh’ın kullarına infâk edebilmektir. Kâmil bir mü’min hâline gelerek Allah Teâlâ’nın muhabbetine nâil olabilmek için “Allah korkusu”nu dâimâ yüreğimizde taşımalı, öfke hâlinde de rızâ hâlinde de, yâni her hâlükârda adâletten ayrılmamalı, fakirlikte de zenginlikte de iktisatlı davranarak imkânlarımız nisbetinde Allah yolunda infâk edebilmeli, akrabâlarımızla alâkamızı kesmemeli, bizi mahrûm edene bile ikrâm etmeli ve bize zulmedeni dahî engin bir gönülle affedebilmeliyiz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş,  Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul