ABD 11 Eylül Defterini Neden Açtı?
ABD kongresinin, Suudi Arabistan’ın 11 Eylül saldırılarında rolü olduğunu vurgulayan ve Suudi Arabistan'a yargı yolunu açabilecek olan bir yasa tasarısı üzerinde çalışıyor haberleri geçen ayın dünya gündeminin önemli gelişmelerinden biriydi. Altınoluk Dergisi yazarı Beytullah Demircioğlu "Dünya Gündemi" köşesinde yaşanan son gelişmeleri analiz ediyor.
Son dönemde yaşanan bölgesel ve küresel gelişmeler uluslararası dengeleri de değiştiriyor haliyle. Değişen dengelerin ortaya çıkardığı yeni konjonktürde alınan yeni siyasi pozisyonlar kimi ortaklıkların bozulmasına sebep olurken yeni ortaklıkların, yeni ittifakların da yolunu açıyor. Bu anlamda nerelerden nerelere gelinebildiğinin en iyi örneği herhalde uçak krizi sonrası Türkiye-Rusya ilişkileri olsa gerek. Stratejik ortaklıktan hasımlığa dönüşen bir denge değişimi...
KÖRFEZ ÜLKELERİ ARASINDA SOĞUK RÜZGARLAR ESİYOR
Benzer boyutta olmasa da bu çerçevedeki bir başka değişimi ABD ile Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkeleri yaşıyor. ABD ile Körfez ülkeleri arasındaki müttefikliğin sarsılması, Türkiye-Rusya arasında yaşanan uçak krizi gibi anlık bir hadise sonucu olmuş değil. Aksine uzun vadeye yayılan bir politikanın sonucu olarak ABD ile Körfez ülkeleri arasında bir hayli soğuk rüzgârlar esiyor şu günlerde.
ABD kongresinin, Suudi Arabistan’ın 11 Eylül saldırılarında rolü olduğunu vurgulayan ve Suudi Arabistan'a yargı yolunu açabilecek olan bir yasa tasarısı üzerinde çalışıyor haberleri geçen ayın dünya gündeminin önemli gelişmelerinden biriydi.
ABD kongresinin bu hazırlığına Suudi Arabistan, elindeki 750 milyar dolar değerindeki Fed tahvilleri ve bonolarını satma restini çekerek karşılık verdi. Dolara ve dolayısıyla ABD ekonomisine büyük darbe vurabilme anlamına gelen bu rest tüm dünyada ciddi yankı uyandırdı.
OBAMA RİYAD’DA NEDEN SOĞUK KARŞILANDI?
Bu restleşmenin yaşandığı günlerin hemen akabinde Obama soluğu Riyad’da aldı. Suudi Arabistan yönetimini rahatlatmak adına. Fakat Obama’yı Riyad’da soğuk bir karşılama bekliyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hava alanında bizzat karşılayan Kral Selman, Obama’yı karşılamaya valisini gönderdi.
Obama’nın Riyad'da soğuk karşılanmasının nedenini Suudi Arabistan eski istihbarat şefi Türki Faysal’ın CNN televizyonuna verdiği mülakatın satır aralarından çıkartmak mümkün. Eski istihbarat şefi Türki Faysal "Eski günlerin geri gelmesini bekleyemeyiz" diyordu. Faysal her iki ülkenin de değiştiğini söyleyerek, 'ilişkiler yeniden değerlendirilmeli.' açıklamasında bulunmuştu.
Peki, bu soğukluğun, bu restleşmenin arka planında yatan ne? ABD neden bugün 11 Eylül defterini yeniden açma ihtiyacı duydu?
11 Eylül saldırılarını düzenleyen 19 saldırganın 15’inin Suud vatandaşı olduğunu Amerikalılar bugün anlamadılar herhalde. Sıkıntı başka.
SUUD KRALI KONTROLDEN ÇIKIYOR!
Bu noktada altı çizilen hususlar şunlar: Suudi Arabistan, Kral Selman ile birlikte kontrolden çıkıyor izlenimi veren politikalar izlemeye başladı…
ABD’nin küresel siyasetinde, Ortadoğu ve Körfez bölgesi artık birinci öncelikli konu olmaktan çıkıyor. Körfez ülkelerinin ABD açısından ekonomik anlamda da cazibesini kaybettiği değerlendirmesi bu noktada altı çizilen hususlardan bir diğeri.
Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri açısından ise ABD’ye karşı olan güven aşınması Irak’ın işgaliyle başladı denebilir. ABD’nin Irak’ın, İranlaşmasına göz yumması hatta bunun önünü açan bir politika izlemesi daha sonra bu politikasını Suriye’de de sürdürmesi, Yemen’de benzer bir pozisyon alması ve son olarak İran’ın nükleer çalışmaları konusunda varılan uzlaşı Körfez ülkeleri açısından bardağı taşıran son damla oldu denebilir. ABD ile Körfez ülkeleri arasında derin bir güven bunalımı oluştu. Kendilerini o çok güvendikleri müttefikleri tarafından arkadan bıçaklanmış gibi hisseden Körfez ülkeleri yeni arayışların içine girdi.
Körfez ülkelerinin büyük abisi pozisyonundaki Suudi Arabistan’ın Türkiye ile yakınlaşması böyle bir arayışın ürünü olarak ortaya çıktı. Batı’nın direkt ya da dolaylı desteğiyle her geçen gün nüfuz alanını genişleten İran’a karşı Suudi Arabistan, kral Abdullah döneminde başta Mısır’daki darbeye yaklaşım ve İhvan konularında ayrı düştüğü Türkiye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirme kararı aldı. Bu karar yeni kral Selman döneminde çok daha hızlandı. Karşılıklı ziyaretlerle bu ilişki ekonomik, siyasi ve askeri birliktelikle stratejik ortaklığa dönüştü.
2015'te Suudi Arabistan liderliğinde kurulan ve 35 Müslüman ülkenin içinde bulunduğu güvenlik ittifakı ile Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri daha önemli bir noktaya geldi. Bu meyanda mesela “İslam Ordusu” fikri Türkiye’nin katkılarıyla hayata geçirildi. “Kuzey'in Gök Gürültüsü” adıyla ve 200 bin askerin katılımıyla gerçekleşen askeri tatbikat küresel anlamda gözlerin İslam Ordusu’na yönelmesine neden oldu.
İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NDA YAŞANAN GELİŞMELER
Geçen ay Türkiye’de düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı 13. zirvesinin, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin daha ileriye taşınması açısından oldukça verimli geçtiğini söylemek mümkün.
Elbette Ankara ile Riyad arasındaki bu yakınlaşmadan birilerinin rahatsızlık duyduğunu tahmin etmek zor değil. Türkiye’de gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinden verilen mesajlar, İslam Ordusu veya İslam polisi gibi kararlar göz önüne alındığında kontrolden çıkan bir Türkiye’nin ardından, kontrolden çıkan S. Arabistan ve İslam dünyası görüntüsü küresel sistem açısından elbette kaygı verici bir durum olarak görüldü...
Evet Türkiye Suudi Arabistan yakınlaşması, bölgesel sorunlar karşısında ortak bir strateji ile hareket etme kararı oldukça önemli. Dileriz bu strateji konjonktürel değil uzun soluklu olur. Yine dileriz İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, Türkiye’nin dönem başkanlığında son zirvesinde verilen mesajlar ve alınan kararlar hayata geçirilebilir…
Toparlarsak, Suudi Arabistan eski İstihbarat Şefi Türki Faysal’ın ifade ettiği gibi artık Körfez ülkeleri ile Amerika ilişkileri eski tadında olmayacak. Ayrıca bu tadın daha da kaçması muhtemel gözüküyor. Çünkü Obama sonrası Amerikan dış politikasının, özellikle de Ortadoğu siyasetinin nasıl şekilleneceği tam bir muamma.
Dolayısıyla düşen petrol gelirleriyle sermayesi sürekli eriyen ve Batı dünyasına karşı büyük güvensizlik içindeki Körfez ülkeleri biraz da mecburiyetle yeni arayışlara yönelmeyi sürdürecekler. Ancak bu noktada en büyük handikapları kendi iç dengelerini nasıl sağlayacakları sorusu ile ilgili. Bu handikaplarını aşabilmeleri için çok ciddi adımlar atmaları gerekiyor. Arap baharı denen halkların siyasi değişim ve dönüşüm taleplerinin üzerine Batı’nın yardımları ya da sessiz kalışlarıyla ve karşıt devrimlerle kül dökülmüş vaziyette. Ama alev içten içe yanmaya devam ediyor. Bu durum sadece devrim süreçlerini yaşamış ülkeler için geçerli değil tüm bölge için geçerliliğini koruyor.
Bu noktada belki söz olarak şunun altı çizilebilir.
Evet Körfez ülkeleriyle özelde ABD genelde Batı dünyası arasında ciddi bir güven bunalımı var ancak bu taraflar arasında her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Güven sorununa rağmen ABD ile Körfez ülkeleri arasında menfaat ilişkisi diyebileceğimiz ilişki bir süre daha devam edecek gibi gözüküyor.
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 363. Sayı
YORUMLAR