Abd Ortadoğu'da Kaybediyor

Geçen ayın gündemine ilişkin dikkat çeken gelişmelerden biri, Suriye ve Irak’ta koalisyon güçlerinin aylardır süren hava operasyonlarına rağmen DAİŞ’un durdurulamayan ilerleyişi oldu. Bu ilerleyişin bir türlü durdurulamayışının nedenlerinin sorgulanması vardı. Suriye’de Esed rejimi muhalifler karşısında kan kaybetmeye devam ederken rejimin sonunun yakın olduğu yorumları daha sık dillendirilir olmaya başladı...

Malum geçtiğimiz Eylül ayından bu yana ABD öncülüğündeki koalisyon IŞİD'e karşı hava saldırıları düzenliyor. Ancak düzenlenen bu saldırılara rağmen IŞİD ilerleyişi durdurulamadı.

Suriye'de stratejik öneme sahip Palmira'yı almasıyla DAİŞ’in artık ülkenin yarısından fazlasını kontrol altına alması uluslararası düzeyde bir hayli ses getirdi.  Humus'un doğusunda kalan Palmira kenti, UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde bulunuyor.

BATI DÜNYASININ HESAPLAŞMASI

Palmira’daki Roma kalıntıların bulunduğu antik kentin ve “insanlık mirası”nın tehdit altına olduğu yönünde haberler ise Batı basınında  genişçe yer buldu. Roma kalıntılarının yer aldığı Palmira konusunda uluslararası toplumun bir an önce hareket geçmesi gerektiğinin altı çizildi. Bağdat’ta İslam kültürüne ait eserler yağmalanırken, el yazması eserler yakılıp yıkılırken ayağa kalkmayan Batı dünyası söz konusu Roma kalıntıları olunca hassaslaşması çok da şaşırtıcı değildi doğrusu.

İslam ve Batı kültür değerlerine yönelik tehdit anlayışındaki çift standarda hadi şaşırtıcı değildi. Ancak söz konusu insana yönelik tahribat olunca bu denli Batı kamuoyunu duyarsızlaşmasını Batı dünyasının kara vicdanıyla izah etmek mümkün olsa gerek. Esed rejiminin aylardan beri rast gele savurduğu varil bombalarının masum insanlar üzerinde meydana getirdiği  tahribat karşısında gözleri yummak ama Roma sütunları için dertlenmek! Batı’nın tıynetine denk düşen bir durum bu olsa gerek…

İRANLI ŞİİLERE KARŞI SÜNNİLERİ DAİŞ'İN ESİRİ YAPIYORLAR

DAİŞ’in Suriye’nin yarısını kontrol altına alması kadar Irak’taki ilerleyişi dikkat çeken bir başka gelişmeydi. Bahar aylarında Musul’u DAİŞ’den geri almayı planlarken Ramadi’yi de kaybeden Irak’ın, askeri stratejisi böylelikle yerle bir oldu. Başbakan Haydar İbadi’nin Sünni ve Şii mezheplerden askerler içeren, disiplinli bir Irak ordusu teşekkül ettirme hedefi böylelikle suya düşmüş oldu.

İran destekli binlerce Şii milisin Sünni bölgelerdeki varlığı uzun zamandır Sünnilerin tepkisini çekiyordu.  Irak ordusunun DAİŞ karşısındaki yenilgisinin en önemli nedeni olarak gösteriliyor bu durum.  DAİŞ’e karşı kendi güvenliklerini kendileri sağlamak isteyen Sünni aşiretlerin silah yardımı talebini Irak hükümeti bir türlü karşılamıyor. Talepleri karşılanmayın Sünni aşiretler de İran destekli Şii milislerin kendi bölgelerine girmesindense DAİŞ’in esiri olmayı tercih ediyorlar.

ABD'NİN KAFASI KARIŞIK

İran’ın bölgedeki mevcudiyeti ABD’de de tartışma konusu. İran’ın etkinliği ve Irak ordusunun bir türlü istenen düzeye gelememesi, ABD’de yılgınlık meydana getirmiş durumda. Bağdat’ın sadece 70 kilometre uzaklıktaki Ramadi'nin düşmesi Musul'u alma hazırlık yapan Irak hükümeti ve ABD'de soğuk duş etkisine yol açtı.

ABD Başkanı Barack Obama, Irak'ta Ramadi kentinin IŞİD'in eline geçmesini "taktiksel bir gerileme" olarak nitelese de Amerika medyasına yansıyan haber ve analizler Pentagon ve Dışişleri arasındaki uyumsuzluğun Irak'taki fiyaskoya yol açtığı görüşünü dile getiriyor. Senatör John McCain de IŞİD'e karşı Türkiye ile ortak hareket edilmesi gerektiğinin altını çizerek, “ABD Ortadoğu'da kaybetti” açıklamasında bulundu.

Gerek Suriye’de gerekse Irak’ta ortaya çıkan tablonun sorumlusu olarak görülen ABD’nin bölgeye yönelik yeni bir hamle yapıp yapmayacağı sorusunu gündeme getirmiş durumda. O hamlenin ne olacağı konusunda Washington’un kafasının bir hayli karışık olduğu söylemek mümkün.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015, 352. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.