Abdest Uzuvlarını Üç Kere Yıkamak ile İlgili Hadis

Abdest alırken uzuvlar kaç kere yıkanır? Abdest uzuvlarını (organlarını) üçer defa yıkamak ile ilgili hadis...

Âmr bin Şuayb radıyallahu anh’dan; O da babasından O da dedesinden şöyle rivâyet olunmuştur:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir şahıs gelerek ey Allah’ın Rasûlü: Temizlik nasıl yapılır? (Abdest nasıl alınır) diye sordu, bir çanakta su getirin buyurdu. (Çanakta su getirdiler) üç kere elini, üç kere yüzünü, üçer kere kollarını yıkadı. Başına meshetti. Şahadet parmaklarını kulaklarına sokup baş parmağı ile kulağının dışlarını, şehadet parmağı ile de içlerini meshetti. Sonra da üç kere ayaklarını yıkadı da işte abdest böyledir. Kim bu şekilden fazla veya eksik ederse kötülük ve zulüm etmiş olur veya zulüm ve kötülük yapmış olur buyurdu. (Ebû Dâvûd, Taharet, 51/135; Nesâi, Kitâb’ut-Tahâret, b. 41, n. 140, s. 88, c. 1; İbn-i Mâce, Kitâb’ut-Tahâret, b. 48, n. 422, s. 146, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Bu hadis-i şerif, Sünnete uymanın ehemmiyetini belirtir. İbadetlerde en doğru yol Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uymaktır, her azayı üç kere yıkamak sünnettir. Üçten fazla yıkamak sünneti aşmaktır. Zaruret olmadıkça üçten aşağı yıkamak da sünnet miktarından eksik yapmaktır ki o da iyi değildir. Geçen ve bundan sonra gelecek hadislerde görüleceği gibi (Rasûlullah (s.a.v), ikişer kere, üçer kere yıkamıştır. Birer kere yıkaması farzdır. İkişer kere yıkaması sünnettir.

Üçer kere yıkaması sünnetin kemâlini gösterir. Zaruretler haricinde sünnetin kemâlini tatbik etmek, tabii ki en uygun olanıdır.

Hanefîlerce üç defa yıkamak sünnettir. Dört defa yıkamış olsa da beis yoktur. (Bezlül-Mechûd c. 1, s. 336)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ABDEST NASIL ALINIR?

Abdest Nasıl Alınır?

ABDEST İLE İLGİLİ HADİSLER

Abdest ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.