Abdesti Sıkışık Olarak Namaz Kılmak ile İlgili Hadisler

Sıkışık halde namaz kılınır mı? Abdesti sıkışık olarak veya halde namaz kılmak ile ilgili hadisler…

Namaz huşû ve Allah’ın huzurunda bulunma bilinci ile kılınmalıdır. Bu sebeple, namazda dikkati dağıtacak durumların olabildiğince giderilmesi önem arz eder. Nitekim hadis-i şeriflerde şöyle buyrulur:

ABDESTİ SIKIŞIK HALDE NAMAZ KILMAK HAKKINDA HADİSLER

Abdullah bin Erkâm radıyallahu anh’dan: Yanında bazı kimselerle hac veya umre için çıkmıştı. Onlara imamlık da yapıyordu. Bir gün sabah namazına ikamet yapıldı. Yerime birisi kıldırsın deyip, kendisi abdesthaneye gitti ve ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in “biriniz helâya gitmek ister ve o anda ikamet de yapılırsa, evvela helâya gitsin”, dediğini işittim dedi. (Ebû Dâvûd, Taharet, 43/88; Tirmizî Ebvâb’ut-Tahâret, b. 108, n. 142, s. 262, c. 1; Neseî, Kitâb’ul,İmâmet, Bâb’ul-Özr fi Terk’il-Cemâati. n. 853; İbn-i Mâce, Kitâb’us-Salât, b. 114, n. 616. s. 202)

Hadisin Açıklaması

Abdest bozma sıkıntısı içerisinde kılınacak namazda huzur olmaz, böyle bir sıkıntı gelince önce abdest bozmalı, sonra abdesti tazeleyip namazı huzurla kılmalı. Büyük abdestine veya idrarına sıkışan kimsenin bu durumda namaza durması mekruhtur.

*

Kasım bin Muhammed’in kardeşi Abdullah bin Muhammed bin Ebî Bekir’den rivâyete göre o demiştir ki, Hz. Aişe’nin yanında bulunuyorduk yemek getirildi. Burada (Kasım bin) Muhammed bin Ebû Bekir bu esnada Kasım namaz kılmak üzere kalktı. Bunun üzerine Hz. Aişe ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururken işittim:

“Yemek hazırken, büyük ve küçük abdeste sıkışmışken namaz kılınmaz.” (Ebû Dâvûd, Taharet, 43/89; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 16, n. 560, s. 393)

Hadisin Açıklaması

Ahbeseyn: Büyük ve küçük abdest bozmak sıkıntısı demektir. Tuvalete gitme sıkıntısı varken namaza durmak huzuru kaçırdığı gibi, sofra kurulduktan, göz onu gördükten sonra namaza durmak da aynı durumdadır, huzuru kaçırır. Yemek yenmeli, sonra namaza durmalı.

Namaz vaktinin geçmesi ihtimali varsa ağzına bir lokma alır yutar, ağzını yıkar, namazını kılar sonra namaza durur.

*

Sevban radıyallahu anh’dan:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üç şey var onları işlemek hiç kimseye helâl değildir. Bir kimse bir cemaata imam olup duada cemaatı değil yalnız kendini tahsis etmek. Eğer böyle yaparsa muhakkak onlara hıyanet etmiş olur. İzin istemeden (başkasının) evi içine bakamaz. Eğer bakarsa izinsiz girmiş sayılır. Abdesti sıkışmışken, rahatlamadan namaz kılamaz” (Ebû Dâvûd, Taharet, 43/90; Tirmizî, Ebvâb’us-Salât, b. 285, n. 357, s. 189, c. 2; İbn-i Mâce Kitâb’us-Salât b. 31 n. 923, s. 898, c. 1)

Hadisin Açıklaması

İmamın duada sadece kendisine değil cemaata da dua etmesi gerekir. Mesela:

İmam, Yarabbî beni ateşten koru diye şahsına değil, Yarabbi bizi ateşten koru diye cemaatı da katarak dua eder.

Sahibinin kapısını çalıp izin istemeden bir kimsenin evinin içerisine bakılamaz. Önce izin istenir sahibi izin verdikten sonra içeri girilebilir. Evinin içine bakılabilir.

Abdest bozmak sıkıntısı varken namaza durulmaz.

Bir de bir cemaate zorla imam olmak doğru bir davranış değildir.

*

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kimseye abdestine sıkışınca sıkışıklığını gidermeden namaz kılmak helâl olmaz” sonra râvi Sevr bin Yezid bir önceki hadise benzeyen şu lafızlarla sözlerine devam etti: “Allah’a ve ahirete iman eden kimseye izinleri olmaksızın bir topluluğa imam olması asla helâl olmaz ve duayı sadece kendisine yapıp o toplumu duanın dışında bırakması da helâl olmaz. Eğer böyle yaparsa onlara hiyanet etmiş olur.”

Ebû Dâvud dedi ki; “Bu hadis Şamlıların rivâyetidir. Râvileri arasında Şamlılardan başka kimse yoktur.” (Ebû Dâvûd, Taharet, 43/91; Tirmizî, Kitâb’ut-Tahâret, n. 357; İbn-i Mâce, Kitâb’us-Salât, b. 31, n. 298)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NAMAZDA ABDEST BOZULURSA NE YAPMALIYIM?

Namazda Abdest Bozulursa Ne Yapmalıyım?

ABDESTİ BOZAN DURUMLAR NELERDİR?

Abdesti Bozan Durumlar Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.