Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri’nin Sohbeti

Abdülhâlık Gucdüvânî (k.s.) nasıl sohbet ederdi? Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri’nin sohbetini yazımızda okuyabilirsiniz.

Abdülhâlık Gucdüvânî -rahmetullâhi aleyh- şöyle sohbet vermişti:

ARKADAŞLARIN DERVİŞ, DOSTUN HAK OLSUN

Dâima dinin emir ve yasaklarına uymak, ayağı şerîat ve istikâmet seccadesine koymak, azîmet ve sünnet ile amel etmek, ruhsat ve bid’atlardan kaçınmak gerekir. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sözlerini rehber edinmek, hadis ve sahâbe sözlerini öğrenmek gerekir.

Burada kastedilen ruhsatlar; mestler üzerine meshetmek, yolculukta namazı kısaltmak gibi Cenâb-ı Hakk’ın kullarına kolaylık için koyduğu şer’î hükümler değildir. Zîra Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: “Allah Teâlâ, yasak ettiği şeylerin yapılmasından hoşlanmadığı gibi, verdiği ruhsatların kullanılmasını da sever.” (Ahmed, II, 108)

Burada uzak durulması tavsiye edilen ruhsatlar; kendini mubah olan lezzetlere kaptırmak, gülme ve mizah hususunda aşırıya kaçmak, gaflete dalmak, devamlı tok durmak gibi şeylerdir.

Gâfil insanlarla sohbet etmekten, aslandan kaçar gibi kaç!

Bil ki, yolun başı tevbedir. Tevbenin mânâsı, Allâh’ın râzı olmayacağı her türlü söz ve fiilden el çekmektir.

Her zaman abdestli olmak, bu yolun zarurî edeplerindendir. Abdest aldıktan sonra, kerahet vakti değilse, iki rekât “Şükr-i vudû: Abdest için şükür” namazı kılmak da diğer bir edeptir.

Kelimât-ı Kudsiyye Esasları

Kelimât-ı Kudsiyye adı altında ortaya koydukları esaslar şunlardır:

  • Huş der-dem:Alınan her nefeste huzuru korumak, Allah’tan gâfil olarak tek nefes bile almamaktır. Çünkü terakkinin temeli nefes üzerindedir. Nefes alış ve verişinde ve iki nefes arasında gafletten uzak kalmak, Allâh’ın “Hayy” isminin tecellisi sayılır.
  • Nazar ber-kadem:Bakışları ayak ucuna mıhlamak. Yürürken sağa sola bakan kimsenin ilgisi dağılır, kalbini havatır işgal eder. Bakışını ayak ucunda toplayan kimse, hem harama bakmaktan, hem de havatıra düşmekten kurtulur.
  • Sefer der-vatan:Sâlikin kötü ahlak ve beşerî sıfatlardan sıyrılıp güzel ahlak ve melekî sıfatlara; aslî vatanına sefer etmesidir. Mürşid aramak üzere yapılacak sefer de buna dâhildir. Halktan Hakk’a sefere vesile olan her türlü fiildir.
  • Hâlvet der-encümen:Kalabalık içinde fakat yalnız; halk içinde Hak ile beraber olmaktır. Beden ve suret halk ile meşgulken kalb ve sîretin Hak ile meşguliyeti demektir. Bunun gerçekleşmesi için insanın zikre kendini tam anlamıyla vermesi gerekir ki, böylece kişiyi hiçbir şey zikirden alıkoymasın.
  • Yâd-kerd: Dilin zikriyle beraber kalbin de zâkir hâle gelmesi ve “nefy ü isbât” zikri ile kelime-i tevhidin hakîkatinde derinleşme gayretidir. Kulu Rabbinden gâfil bırakan bütün hevâ ve hevesleri, daha “Lâ ilâhe” derken kalpten nefyedip, Allah’tan gayrı bütün maksudları kalpten silip atmaktır. Daha sonra da kalbin bu arınmış zemininde “İllâllâh” hakîkatini sâbitleyip, gönlün yalnızca Allâh’a mahsus kılınmasına gayret etmektir.
  • Bâz-geşt:Zikirde kendiliğinden hatıra gelen iyi ve kötü fikri kovmak demektir. Bilhassa nefes tutularak yapılan kelime-i tevhid zikrinden sonra: “İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî(Allâh’ım benim muradım sensin, senin rızândır, başka bir şey değil)” demektir.
  • Nigah-daşt:Muhâfaza demektir. Hakk’ın tecelligahı olan kalb evine O’nun yüce zatına yabancı şeylerin, uygunsuz hatıraların girmesini önlemektir.
  • Yad-daşt:Dil ile söylemeden Allâh’a dönüş hâlini korumaktır. Zikrin temin ettiği mânevî uyanıklığı devam ettirmek ve kendini dâimâ Hakk’ın huzûrunda bilmektir.

Bu sekiz kaideye ilâve olarak, eskiden beri bilinmekte olan üç esas daha vardır:

  • Vukûf-i Zamânî:Vakte hâkim olmak, onu iyi değerlendirmek, sık sık nefsini hesâba çekerek her ânını mânevî uyanıklık içinde geçirmeye gayret etmek.
  • Vukûf-i Adedî:Zikir sırasında sayıya riâyet etmek; aklı dağınıklıktan koruyup bir yerde toplamak; dikkati teksif etmek.
  • Vukûf-i Kalbî:Zikirde kalbe yönelmek ya da kalbin Allâh’a yönelmesidir. Bu, “ihsân” duygusunun dâimî bir şuur hâline gelmesi demektir. Sâlik her fırsatta kalbini kontrol etmeli, onun ne hâlde olduğuna bakmalıdır. Zîra zikirde asıl matlûb, kalbin zikredilenden haberdâr olmasıdır.

Tarîkate Sülûk Edenlere Şeytanın Eli Erişebilir mi?

Bir gün dervişlerden biri, Gucdüvânî Hazretleri’ne gelerek: “Eğer Hak Teâlâ beni cennet veya cehennemi seçmekte serbest bırakırsa ben cehennemi tercih ederim. Çünkü ben ömrüm boyunca nefsin isteklerine karşı direnip durdum. Şâyet cenneti istersem, bu da nefsin isteği olur…” dedi. Dervişin daha nâil olup olamayacağı bile meçhul olan cennet hakkında böylesine yüksek perdeden sözler sarf etmesi üzerine Hâce Hazretleri şu karşılığı verdi:

- Kulun tercihle işi ne? Cenâb-ı Hak bize nereye git derse gideriz, nerede ol derse oluruz. Nefse muhâlefet ve Hakk’a kulluk budur, yani teslimiyettir, rızâ hâlinin yaşanmasıdır; senin dediğin değildir!” Bu sefer derviş:

- Tarîkate sülûk edenlere şeytanın eli erişebilir mi?” diye sordu. Gucdüvânî Hazretleri:

- Evet, nefsini fenâya erdirme hususunda henüz son merhâleye ulaşamamış bir sâlik öfkelendiğinde şeytan ona musallat olur. Nefsini ifnâ edende ise öfke bulunmaz. Onda öfke yerine ”gayret” yani ilâhî emirlere karşı hassâsiyet olur. Şeytan da gayretin olduğu yerden hızla kaçar.

Bir keresinde de bir misâfiri: “Efendim, îmânımızı kurtarabilmemiz için duâ ediniz! Bu vesileyle inşallah canımızı şeytanın tuzaklarından kurtarıp selâmete erelim!” demişti. Hazret şu cevâbı verdi:

- Bunun çâresi şudur: Kişi farzları yerine getirdikten sonra duâ ederse duâsı makbûl olur. Sen amel-i sâlih işlemeye bak, farzlardan sonra bizi hayır duâ ile yâd et! Biz de seni yâd edelim. Umulur ki Cenâb-ı Hak duâlarımızı kabul eder.

Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri’nin Vasiyetleri

Yavrucuğum! Sana şunu vasiyet ederim ki, takvâyı kendine şiâr edin! İbadetlerine ve diğer vazifelerine sımsıkı sarıl! Ahvâlini murakabe/kontrol et! Dâimâ hatâlarının korkusu içinde ol!

Allah Teâlâ’nın hukûkuna riâyet edip Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e karşı vazifelerini yerine getir! Anne-babanın ve üstâdının hukukunu gözet ki Hak Teâlâ da seni muhâfaza eylesin...

Kur’ân-ı Kerîm okumayı aslâ bırakma! Zâhirini ve bâtınını hep Kur’ân’a göre tanzim et! Gizli veya âşikâr, Kur’ân’ı ibret ve tefekkürle, gözyaşları içinde oku! Her bir hâlini Kur’ân ile mîzân et ve ona benzet!..

İlim öğrenmekten hiçbir zaman uzak kalma! Fıkıh ve hadis ilmini öğren! Câhil sofulardan uzak dur ki onlar, din yolunun hırsızları ve müslümanlığın yol kesicileridir.

Sünnet-i Şerîfe’ye sımsıkı sarıl ve selef-i sâlihîn imamlarının yolundan git!

Dünyacı gençlerle, ehl-i bid’atle, mağrur zenginlerle sohbet etme! Çünkü onlar senin dînini alıp götürürler.

Dünyalıktan iki somuna râzı ol ve helâl ye ki, bütün hayırların anahtarı budur. Haramdan uzak ol, yoksa Hak Teâlâ’dan uzaklaşırsın!

Nefsânî arzuların peşinde giden insanlardan kaç ve fukarâ ile sohbet et! Kendini dünyanın yalancı süslerinden koru ki, ateş seni yakmasın! Kendi yükünü kendin taşı!

Helâl ye ve helâlden giyin ki ibâdetlerin tadına erebilesin!

Allâh’ın celâlinden dâimâ kork ve unutma ki bir gün hesap mahallinde ayakta durdurulacaksın!

Gece ve gündüz çokça ibâdet et ve cemaati aslâ terk etme! Ancak, gurura kapılma ihtimâlin varsa sakın imam veya müezzin olma!

Zaruret olmadan mahkemelerde bulunma! Kibirli sultan ile sohbet etme! Hak dostlarının nasihatlerinden dışarı çıkma!

Şöhretten şiddetle kaçın! Dindarlığın herkesin diline düşmesin!..

Hak dostlarının gönlüne girmeye çalış ve bu hususta çok dikkatli ol!

Birinin övmesiyle mağrur, yermesiyle gamlı olma! Halkın övmesi de kötülemesi de nazarında aynı olsun! (Sen esas Allah Teâlâ’nın senden râzı olup olmadığına dikkat kesil!) İnsanlara dâimâ güzel ahlâk ile muâmele et!

Edepli ol! Küçük, büyük bütün insanlara merhamet et! Çok gülme; zîra çok gülmek gaflettendir ve gönlü öldürür. Nitekim Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız!” buyurmuştur. (Buhârî, Tefsîr, 5/12)

Kendini Allâh’ın azâbından emin görme, fakat O’nun rahmetinden de ümit kesme! Havf ve recâ arasında yaşa ki kâmil mü’minlerin şiârı budur.

Yavrucuğum! Şeyh, mürîdin babası gibidir. Hatta ona babasından daha şefkatlidir. Çünkü onu Allâh’a yakınlık makamına erdirir. Şeyhin îkaz ve azarlaması, sana olan şefkati sebebiyledir.

Nefsinle dâimâ mücâdele et! Her an âhiret endişesiyle yaşa, ölümü çok hatırla!

Riyâset/baş olma sevdâsını gönlünden çıkar! Kim riyâset sevdâsına müptelâ ise, ona tasavvuf erbâbı demek doğru değildir.

Çok oruç tut; çünkü oruç insanı muhâfaza eder.

Gönlünü dünya muhabbetine kaptırma, dâimâ âhirete râğbet et! Dindar ve vefâlı ol! Fakih, âlim, takvâ sahibi ve sebatkâr ol!

Allah yolunda, Hak dostlarına hem mal, hem beden, hem de can ile hizmet et! Onlara teslim ol ve tavsiyelerine riâyet et! Teslîmiyet göstermez ve nasihatlerini tutmazsan onlardan istifâde edemezsin!

İnsanlardan hiçbir şey isteme ve tevekkül ehli ol! Zîra Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “...Kim Allâh’a tevekkül ederse, Allah ona kâfîdir...” (Talâk, 3) Bilesin ki rızık taksîm edilmiştir. Allah sana ne vermişse, insanlara bol bol infâk eyle!

Cimrilik ve hasetten uzak dur; zîra cimriler ve hasetçiler yarın Cehennem’e atılacaklardır.

Allâh’ın vaadine güven! Fânîlerden bir şey bekleme! Doğruyu söyle ve korkma! Dâimâ Hak ile beraber ol! İnsanlarla lüzumundan fazla sohbet ederek ömrünü boşa harcama, aksi takdirde Allah’tan uzak kalırsın!

Her zaman nefesine dikkat et, onun kıymetini bil ve diline sahip ol! Yapamayacağın şeyleri söyleme, insanlara dâimâ nasihatte bulun!

Yemeyi, içmeyi azalt! Az uyu ve az konuş! Acıkmadan yeme ve ihtiyaç olmadan aslâ konuşma! Gece biraz uyuduktan sonra kalkarsan namazı daha düzgün ve daha çok kılarsın.

Nefsi dizginleyip gönlü diriltmek için namaz ve oruçla meşgul olmak daha münasiptir.

Gönlün dâimâ gamlı, gözün yaşlı, amelin hâlis, duân mücâhede, elbisen mütevâzı olmalıdır. Arkadaşların derviş, evin mescid, malın fıkıh, ziynetin zühd, dostun Cenâb-ı Hak olmalıdır.

Kendisinde şu beş hasleti görmediğin kişi ile arkadaş olma:

  1. a) Ahireti dünyaya tercih etmek.
  2. b) Ameli ilimden, ilmi de dünyaya dalmaktan üstün görmek.
  3. c) Tevâzû ve mahviyeti, iltifat ve rağbet görmekten aziz bilmek.
  4. d) Basîret ve firâset sahibi olmak; gizli-âşikâr bütün sâlih amellere azimli olmak.
  5. e) Ölüme hazır olmak.

Evlâdım! Dünya ve onun ziynetleri seni aldatmasın! Gece ve gündüz dâimâ dünyadan ahirete göçmeye hazır ol! Kalbin hep Allah ile birlikte olsun! Allah korkusundan her zaman gönlün kırık olsun! Dünyada misâfir gibi yaşa ve oradan yine misâfir gibi ayrıl!

Evlâdım! Ben, şeyhimin -Allah onun azîz rûhunu mukaddes eylesin- vasiyetleriyle amel ettiğim gibi, sen de benim vasiyetlerimi aklında tut ve onları tatbik et! Böyle yaparsan Allah, dünya ve âhirette senin koruyucun olur inşallah!

Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri’nin Son Sözleri

Ömrünün son safhasında buyurdu ki:

Ey dostlar! Çok çalışın! Bu yola sımsıkı sarılın! Allah sizi bu yoldan nasipsiz bırakmasın! Bir saat sonra gâibden bir ses geldi; “Ey huzûra ermiş nefs! Sen Rabbinden râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına katıl ve cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30) Daha sonra ruhunu teslim etti. Cenâze namazına hazırlanıldığı anda dahî dudakları hâlâ “Allah, Allah!” zikriyle kıpırdıyordu. Etrafındakiler şaşkınlık içindeydi. “Bu ne hikmettir?!” diye birbirlerine soruyorlardı.

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KELİMAT-I KUDSİYYE'NİN 8 ESASI

Kelimat-ı Kudsiyye'nin 8 Esası

ABDÜLHALIK GUCDÜVANİ HAZRETLERİ KİMDİR?

Abdülhalık Gucdüvani Hazretleri Kimdir?

ABDÜLHÂLIK GÜCDÜVÂNİ HAZRETLERİNİN HİKMETLİ SÖZLERİ

Abdülhâlık Gücdüvâni Hazretlerinin Hikmetli Sözleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.