Abdullah Bin Mübârek Hazretleri’nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler

Abdullah Bin Mübârek Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)

Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.

Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.

ABDULLAH BİN MÜBÂREK HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER VE TAVSİYELER

“Âdâbı basit görenin, yerine getirdiği sünnetlerde aksamalar olur.

Sünnetleri basit göreni farzlardan mahrum ederler.

Farzları basit göreni ilâhî mârifetten mahrum ederler.

Mârifetten mahrum kalanın hâlinin nasıl olacağı da mâlûm!”

(Ferîdüddin Attâr, Tezkire, 216)

NASIL OKUMALI?

Abdullah İbn-i Mübârek -rahmetullâhi aleyh- çok takvâ sahibi ve Allah Rasûlü âşığı bir âlimdi.

İkindi namazından sonra, cemaate;

“–Ben Rasûlullah Efendimiz’le sohbet etmeye gidiyorum.” derdi.

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hadîs-i şeriflerini okumaya yahut talebelerine hadis dersi vermeye gidişini, Efendimiz’le sohbet olarak ifade ederdi.

Demek ki;

Siyer-i Nebî ve hadîs-i şerifleri titiz ve derûnî bir kalp rikkatiyle okumak lâzımdır.

MERHAMETİN DEĞERİ

Tâbiînden âlim, fâzıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübârek, haccı îfâ ettikten sonra Harem’de uyku ile yakaza arasında iken semâdan iki melek gelir. Biri diğerine;

“–Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı, Şam’da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı sâlih amel hürmetine makbul oldu. Bu kişi hacca gitmeye niyet etti, lâkin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar huccâcın haccı kabul edildi.” der.

Abdullah bin Mübârek uyku ile yakaza arası olan bu hâlden uyanınca, merak ve hayret içinde kaldı. Şam kervanı ile Şam’a gitti. O zâtı bulup sordu:

“–Sen hacca gitmediğin hâlde ne amel işledin?”

Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübârek gibi meşhur bir zâtı karşısında görünce önce çok şaşırdı. Heyecandan bayıldı. Kendisine geldiğinde ise şöyle anlattı:

“–Otuz senedir hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Ayakkabı tamirinden 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğuna niyet ettim. Hanımım hâmile idi;

«–Komşudan et kokusu geliyor; bana bir parça et ister misin?» dedi.

Komşuma gittim. Durumu anlattım. Komşum ağladı;

«–Yedi gün oldu ki, çocuklarım açtır. Yolda ölü bir hayvan buldum. Ondan bir parça kestim. Şimdi onu kaynatıp çocukları avutuyorum. Helâl bir gıdâ bulamaz isem, mecburen onu yedireceğim. İsterseniz vereyim, fakat bu kaynayan et, bunlara ölümle burun buruna geldikleri için helâl, size ise böyle bir zarûretiniz olmadığı için haramdır.»” dedi.

Ali bin Muvaffak devamla;

“–Bunu duyunca, sanki içimden bir parça koptu. Bin bir zorlukla biriktirdiğim bu 300 dirhemi ona verdim;

«Yâ Rabbi, hac niyetimi kabul et!..» diye Rabbime ilticâ ettim.” dedi.

Bunun üzerine Abdullah bin Mübârek;

“–Rabbim bana rüyada doğruyu bildirmiş!” dedi.

(Ferîdüddin Attâr, Tezkire, 212-213)

  • Nice küçük ameller vardır ki, niyetler onları büyültür.
  • Nice büyük görünen ameller vardır ki, niyetler onları küçültür.

DÜZELTEMEDİM!

Abdullah bin Mübârek Hazretleri, kötü huylu bir kimseyle yolculuk yapmıştı. Seyahatleri bitip ayrıldıklarında Abdullah bin Mübârek içli içli ağlamaya başladı. Bu hâle şaşıran dostları;

“–Neden ağlıyorsun? Seni böylesine mahzun eden şey nedir?” diye sordular.

O kadri yüce Hak dostu, bir iç çekti ve nemli gözlerle;

“–O kadar yolculuğa rağmen beraberimde bulunan arkadaşımın kötü hâllerini düzeltemedim. O bîçârenin ahlâkını güzelleştiremedim.

Düşünüyorum ki;

Acaba benim bir noksanlığımdan ötürü mü ona faydalı olamadım? Şayet o, benden kaynaklanan bir hatadan dolayı istikamete gelmediyse, yarın hâlim nice olur!..” dedi ve hıçkırıkları boğazında düğümlenmiş bir vaziyette ağlamasına devam etti.

(Ferîdüddin Attâr, Tezkire)

BEDDUÂ ETME!

Bir kişi Abdullah bin Mübârek Hazretleri’ne gelerek ona çocuğunun isyanından şikâyet ediyordu. Abdullah bin Mübârek o kimseye;

“–Çocuğuna bedduâ ettin mi?” diye sordu.

O zât;

“–Evet.” cevabını verdi.

Bunun üzerine Abdullah bin Mübârek;

“–Çocuğun bozulmasına sen sebep olmuşsun!” dedi.

GERÇEK SULTANLIK!

Abbâsî halîfesi Harun Reşid, kendi ihtişâm ve saltanatı içinde Rakka’da ikamet ediyordu.

Bir gün oraya Abdullah bin Mübârek Hazretleri geldi. Bütün şehir halkı onu karşılamak için şehir dışına çıktı. Halîfe neredeyse koca şehirde yalnız kalmıştı. Bu manzarayı balkondan seyreden Harun Reşid’in bir câriyesi;

“−Bu da nedir? Ne oluyor?” diye sorunca oradakiler:

“−Horasan’dan bir âlim geldi. Adı Abdullah bin Mübârek. Ahâlî onu karşılıyor.” dediler.

Bunun üzerine o câriye;

“−Gerçek sultanlık işte budur, Harun’un sultanlığı değil! Çünkü Harun’un sultanlığında polis olmadan işçiler bile bir araya toplanmıyor.” dedi.

HAFİFE ALMA!

  • Ulemâyı hafife alanın âhireti,
  • Ümerâyı hafife alanın dünyası,
  • Dostlarını hafife alanın
    mürüvveti yıkılır.

(Ferîdüddin Attâr, Tezkire, I, 224)

  • Mü’min, özürlerin kabul edilip müslümanların arasına soğukluğun girmemesini arzu eder.
  • Münafık ise müslümanların darmadağın ve perişan olmasını ister.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık

İslam ve İhsan

ABDULLAH BİN MÜBAREK (K.S.) KİMDİR?

Abdullah Bin Mübarek (k.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.