Abdullah bin Zeyd’in (ra.) Duası

Peygamberimize (sav.) olan muhabbetiyle tanınan Abdullah bin Zeyd’in (ra.) kabul olunan duası şöyle nakledilir.

Abdullâh bin Zeyd el-Ensârî -radıyallâhu anh-, bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelip:

“–Yâ Rasûlâllah! Sen bana nefsimden, malımdan, evlâdımdan ve âile efrâdımdan daha sevgilisin. Eğer, gelip de Sen’i görme gibi bir nîmet olmasaydı ölmeyi arzu ederdim.” diyerek ağlamıştı.

Bunun üzerine Rasûlullâh Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Niçin ağlıyorsun.” diye sorduklarında Abdullâh bin Zeyd -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Bir gün Siz’in de bizim de öleceğimizi, Siz’in peygamberlerle beraber yüksek makamlarda olacağınızı, bizim ise cennete girsek bile aşağı makamlarda olacağımızı düşünerek (Sen’i göremeyeceğim endişesiyle) ağladım.” cevâbını vermişti.

Merhamet ummânı Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cevap vermeyip sükût buyurmuşlar ve bu sırada şu âyet-i kerîme nâzil olmuştu:

“Kim Allâh’a ve Peygamber’ine itaat ederse işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği nebîler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle beraber olacaklardır. Onlar ne güzel dostlardır!” (en-Nisâ, 69)

ABDULLAH BİN ZEYD’İN (RA.) KABUL OLAN DUASI

Abdullâh bin Zeyd -radıyallâhu anh- bir gün bahçesinde çalışırken oğlu nefes nefese gelip büyük bir üzüntü ile Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vefât haberini verdi. Bu acı haberle dünyâsı başına yıkılan Abdullâh -radıyallâhu anh- şöyle duâ etti:

“–Allâh’ım! Gözlerimi al ki artık bundan sonra tek sevdiğim Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den başka kimseyi görmeyeyim.”

Abdullâh -radıyallâhu anh-’ın duâsı kabûl oldu ve oracıkta gözleri görmez oluverdi.[1]

Dipnot:

[1]. Bkz. Kurtubî, V, 271.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SAHABENİN PEYGAMBERİMİZE OLAN SEVGİ VE BAĞLILIĞI

Sahabenin Peygamberimize Olan Sevgi ve Bağlılığı

ALLAH RESÛLÜ’NE MUHABBETLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Allah Resûlü’ne Muhabbetle İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.