Abdullah İbni Hâris İbni Cez (ra) Kimdir?

 Abdullah ibni Hâris ibni Cez’e radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin mescidinde ilim öğrenmek için Suffe’de kalan ilim ehli bir sahabi!.. O, Mısır’da en son vefat eden sahâbî olarak tanınır.

Medine’ye dışarıdan gelip Ebu Vedâ adındaki kimse ile anlaşarak şehre yerleşen ve kısa zamanda İslâm’ı tanıyıp Müslüman olan bir yiğit!.. Onun  cahiliye dönemindeki adı Âs idi.

Müslüman olduktan sonra Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ismini Abdullah olarak değiştirdi. O, çölde yaşayan Zübeyde oğulları kabilesine mensuptu. Medine’ye gelince, kimsesiz, garib olduğu için Mescid-i Nebi’de Suffe’de kaldı.

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizle aralarında bir çok hatıralar geçti. Onlardan bir tanesini kendisi şöyle nakleder:

“-Bir gün Suffe’de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ile birlikteydik. Bize et yemeği ikram etti. Sonra ellerimizi çakıl taşlarıyla sildik ve namaz kıldık. Yemekten dolayı yeniden abdest almadık.” (İbni Mâce, Et’ıme 24)

O, mescidde kaldığı için türlü türlü olaylara şahit olmaktaydı.  Bir seferinde Hırıstiyan Necran heyeti Medine’ye gelmişdi.

Onlarla İki Cihan Güneşi sallallahu aleyhi ve sellem arasında geçen edeb konusundaki bir hadiseye yakından şahid olmuştu. Kendisi bunu şöyle anlatıyordu:

“-Bir gün Hırıstiyan olan Necran heyeti gelmişti. Elbiselerini yıkamak için soyunup çıkarmışlardı. Üzerlerinde hiç bir şey bırakmamış, anadan doğma uryan kalmışlardı. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onları bu halde görünce edebinden yüzü kızarmış ve başını çevirip onlara bakmamıştı. Derhal evinin kapısına doğru yönelmiş ve içeri girmişti.” (Müsned, 4/191)

Abdullah ibni Hâris ibni Cez’e radıyallahu anh uzun süre Mısır’da kalmıştır. Burada halka İslam’ı anlatmış ve onların Müslüman olması için çok gayret sarfetmiştir.

MISIRLILARIN EŞRAFINDAN ÂLİM SAHÂBE

O kadar çok halkla birlikte olmuş, onlara hizmet etmiştir ki; Zehebî onu kitabında, “Mısırlı’ların eşrafından âlim sahabe” olarak tanıtır.

Ebu Davud, Sünen adlı kitabında onun Mısır’da yaptığı vaazlarda naklettiği şu hadis-i şerifi rivayet eder:

“-Ubeyd bin Sümâme el-Muradî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Bize Mısır’da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından Abdullah ibni Hâris ibni Cez’e radıyallahu anh geldi. Onu, Mısır Camiî'nde şöyle anlatırken işittim:

“-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından 6-7 kişi ile birlikte oturuyorduk. O sırada Bilal radıyallahu anh geldi. Namaz için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çağırdı. Birlikte evden çıktık. Yolda giderken yemek tenceresi ateşte olan birine rastladık.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:

“- Tenceredeki yemeğin güzelleşti, pişti mi?” diye sordu.

O sahabe de:

“- Evet Yâ Rasûlallah!.. Anam babam sana feda olsun!” dedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yemekten bir parça et aldı ve ağzına koydu. Namaza durasıya, tekbir alasıya kadar onu çiğnedi.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 75)

MISIR'DA EN SON VEFAT EDEN SAHÂBİ

Abdullah ibni Hâris ibni Cez’e radıyallahu anh Sevgili Peygamberimizin dâr-ı beka’ya irtihalinden sonra Mısır’ın fethine katılmış, sonra burada yerleşip kalmıştır. O, Hicretin 86. yılında vefat etmiştir.

Ebu Zekeriya bin Münde onun hakkında:

“-Mısır’da en son vefat eden sahâbî” diye bahseder.

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemizi, o yeryüzü yıldızlarının rûhâniyetinden, tebliğ aşkından hissedar eyleyip şefaatlerine nâil kılsın. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 304, Haziran 2011

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.