Abdurrahman İbni Cebr (ra) Kimdir?
Abdurrahman ibni Cebr radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin özel görevler verdiği sahabilerden!..
Müslümanlara ve özellikle Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem efendimize eziyet veren meşhur yahudi şairlerinden Ka’b ibni Eşref’in halledilmesi konusunda vazife alan kahramanlardan!.. İslam’dan önce de okuma yazma bilen, az bulunur, nadir şahıslardan!..
O, Medine’de doğup büyüdü. Evs kabilesinin Hârisoğulları koluna mensuptur. Cahiliyyede asıl adı Abdü’l-Uzza idi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem efendimiz Abdurrahman olarak değiştirdi. (Üsdülğabe, III, 428) O, isminden çok künyesiyle meşhur olan sahabiler arasında zikredilir. Künyesi Ebu Abs’dir.
PUTLARI PARÇALAYAN SAHABİ
Abdurrahman ibni Cebr radıyallahu anh İslam’la şereflendikten sonra kavminin de Müslüman olması için gayret etti. Onların kafasındaki düşüncelerin yanlış olduğunu söyledi. Putlara körü körüne inanmanın bir fayda sağlamayacağını anlattı. Onlara putların acizliğini göstermeye çalıştı. Bunun için en yakın arkadaşı Ebu Bürde radıyallahu anh ile birlikte harekete geçti. Geceleri putları kırıp parçaladı. Onları pis yerlere attı. Halkın putlara olan inancını sarstı.
Haris oğulları inandıkları putların ne kadar zayıf, aciz olduklarını gördü. Kendilerine dokunan zararı bile önleyemediklerine bizzat şahid oldu. Kendi aralarında tuttukları yolun yanlış olduğuna karar verdiler. Sonra birer, ikişer Müslüman olmaya başladılar. (İsâbe, VII, 222)
Ebu Abs Abdurrahman ibni Cebr radıyallahu anh, Rasül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizden daha çok istifade etmek için yanından ayrılmadı. Bir müddet Mescid’de suffe ashabıyla birlikte kaldı.
KA'B İBNİ EŞREF'İN ÖLDÜRÜLMESİ
O, korkusuz kahramanlardandı. Bedir, Uhud, Hendek gibi bütün savaşlara katıldı. Onun savaşlardaki cesaret ve şecaatini gören Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Muhammed ibni Mesleme radıyallahu anh ile ona özel görevler verdi. Ka’b ibni Eşref’in öldürülmesi konusunda kurulan dört kişilik guruba dahil etti.
Kâ’b ibni Eşref, Benî Kureyza yahudilerinin şâiriydi. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem Efendimize ve Müslümanlara hakaret dolu hicviyeler yazardı. Müslümanlar aleyhine müşriklere yardımda bulunurdu. Bedir harbinde öldürülen müşriklere ağlamış ve haklarında şiirler yazmıştı. Sonra Mekke’ye gidip müşrikleri kışkırtarak Müslümanlar aleyhine örgütlemişdi.
Bir gün Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, kendisi hakkında söylediği hakaretleri, kötü sözleri duyunca çok üzüldü. O kadar ki, üzüntüsünü Hassan ibni Sabit’e şöyle anlattı:
“-Biz şu yahudiye ne yaptık? Baksana bize ne yapıyor ey Hassan?” buyurdu. (Vakıdî, Megâzî, I, 187)
Sevgili Peygamberimize çok eziyet eden bu Yahudinin öldürülmesine Allah Teala izin verdi. O zaman daha henüz “Berae Suresi” nazil olmamıştı. (İstîâb, II, 827)
Bir gün ashabıyla otururken yine ondan rahatsızlığını ifade etti ve: “-Beni Ka’b’ın dilinden kim kurtaracak?” diye sordu. Muhammed ibni Mesleme hemen yerinden fırladı ve: “-Ben Yâ Rasulallah!” dedi.
Muhammed ibni Mesleme radıyallahu anh, bu vazifeyi alınca günlerce düşünüp taşındı ve planlar yaptı. Zira o Yahudi sağlam bir kale içerisinde yaşıyordu. Ona ulaşmak çok kolay değildi. Dört kişilik bir grub kurdu. Onlarla birlikte Kalenin içine sızdı ve Kâ’b ibni Eşref’i halletti. (Müslim, Cihad,119)
Ebu Abs Abdurrahman ibni Cebr radıyallahu anh fakirdi. Rasül-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimiz ashabını Hayber Savaşı için hazırlanmalarını emretmişti. Ebu Abs derin derin düşünmeye başladı. Cihada nasıl çıkacaktı? Ailesinin geçimi onun üzerindeydi. Sıkıntılı ve zor bir geçimleri vardı. Durumunu arzetmek üzere Efendimize müracat etti ve:
RASÛLULLAH'IN HEDİYESİ
“-Yâ Rasulallah! Yanımızda sefere çıkmak için ne yiyecek ne giyecek ne ailemize bırakacak nafaka var?” dedi.
Rasül-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ona şakıyka kumaşından bir elbise verdi. Ebu Abs hemen çarşıya gitti. Elbiseyi sekiz dirheme sattı. Yarısıyla başka bir elbise aldı. Kalan paranın iki dirhemini para olarak gerisiyle de yiyecek alıp ailesine bıraktı. Sonra atına binip orduya katıldı.
Gece karanlığında o ordunun önüne geçmişti.
Rasül-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimiz’in dikkatini çekmiş ve yanındakilere:
“-Şu önde giden kim?” diye sormuştu.
Ebu Abs ibni Cebr olduğunu söyleyince Efendimiz: “-Yetişip durdurun onu!” buyurdu.
Olayın devamını Ebu Abs radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
“-Arkamdan bana yetişip beni durdurunca kendi kendime: Acaba bilmeyerek bir hata mı işledim. Hakkımda bir vahiy mi geldi? diye korktum. Şöyle bir hayatımı gözümün önüne getirdim. Biraz sonra Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem teşrif etti ve:
“-Niçin ordunun önünde gidiyorsun da birlikte yürümüyorsun?” diye bana sordu.
Ben de: “-Ya Rasulallah! Atım cins bir at. Onu durduramıyorum” diye cevap verdim.
Tekrar bana: “-Sana verdiğim şakıyka kumaşından yapılmış elbise nerede?” diye sordu.
Ben de: “-Ya Rasulallah! Onu sekiz dirheme sattım. Dördü ile bu elbiseyi, kalan ikisi ile yol azığı aldım. İki dirhemi de para olarak aileme bıraktım” dedim.
Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz tebessüm ederek memnuniyetini şöyle ifade etti:
“- Ey Eba Abs! Vallahi sen ve ailenin durumu belli. Fakr u zaruret içerisindesiniz. Fakat nefsim yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu halini korur, aza kanaat ederek yaşarsan, yiyeceğiniz artar, ailen için bıraktığın bereketlenir” dedi.
Peşinden sözlerine devam etti ve: “-Dirhemleriniz ve hizmetçileriniz çoğalır, ama bu sizin hayrınıza olmaz” buyurdu.
Ebu Abs kendi kendine: “-Her şey gerçekten de Allah Rasülü sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin buyurduğu gibi oldu” dedi. (Vâkıdî, Mağâzî, II, 635-636)
Ebu Abs radıyallahu anh’ın evi mescide çok uzaktı. Buna rağmen o, namazlarını Mescid-i Nebi’de cemaatle kılardı. Ömrünün sonuna doğru gözleri görmez olmuş ve bir hayli yaşlanmıştı.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz onun mescide gelip giderken zorluk çektiğini görünce ona bir baston hediye etti ve “-Bununla yolunu aydınlatırsın” dedi. (İsâbe, VII, 222)
Ebu Abs radıyallahu anh’ın hadislerini Buhârî, Tirmizî ve Nesâî kitaplarında nakletmişlerdir.Riyazussalihın’de nakledilen bir hadis-i şerif şöyledir:
Ebû Abs Abdurrahman İbni Cebr radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah yolunda ayakları tozlanan bir kula cehennem ateşi dokunmaz.” (Buhârî, Cihâd 16. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 7; Nesâî, Cihâd 9)
Allah’ın rızâsına nâil olmak arzusuyla girilen her yolda yürümenin Cenâb-ı Hak katında büyük bir ecri ve mükâfatı vardır.
“ALLAH YOLUNDA YÜRÜMEK”
Bu yol, ilim öğrenmek, cemaatle namaz kılmak, hasta ziyareti veya cenazeyi defnetmek için gidilen bir yol olabilir. Bunların her birinin büyük sevabı olduğu kesin naslarla sabittir. Ancak Arapçada herhangi bir kayıt olmaksızın “Allah yolunda yürümek” denilince, cihada gitmek anlaşılır.
Ayakların tozlanması sözü mecâzî bir anlatım tarzı olup, bir iş uğrunda yol katetmeyi ve yorulmayı ifade eder. Şüphesiz Allah’ın dinini yayma ve i’lâ-i kelimetullah uğruna çıkılan cihad yolculuğu bunların en önemlisidir.
Ebû Abs Abdurrahman İbni Cebr radıyallahu anh 70 yaşında iken 34 (654) senesinde vefat etti ve cenazesi Bakî mezarlığına defnedildi. Cenaze namazını Halife Hazreti Osman radıyallahu anh kıldırdı.
Allah ondan razı olsun.
Rabbimiz cümlemizi şefaatlerine nail eylesin.
Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 318, Ağustos 2012