Aciz Bir Kul Olduğunu Unutma!

İbadet Hayatımız

Kazanılan zafer ve başarılar sonrasında bir Müslümanın tavrı nasıl olmalıdır? Ayet, hadis ve Hak dostları bu hususta nasıl uyarıyor?

Cenâb-ı Hak; Bedir zaferinden sonra, harpteki cesaret ve yiğitlikleriyle övünenler ve geri hizmettekilere üstünlük izhâr edenler olunca, îkāzen şu âyet-i kerîmeyi inzal buyurdu:

“Onları siz öldürmediniz; Allah öldürdü.

(Ey Habîbim!) Attığın zaman da Sen atmadın; Allah attı…” (el-Enfâl, 17)

Demek ki;

Bir kul; nâil olduğu hayırları, Allâh’ın takdir ve luftettiğini idrâk edecek. Asla bu muvaffakiyetten nefsine bir pay çıkarmayacak.

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, kendisinden hârikulâde bir hâl zuhûr ettiğinde, dervişlerine dâimâ şu tembihte bulunurlardı:

“–Ey dostlar! Bizim bu hâllerde irademiz yoktur. Yani bunun gibi keyfiyetlerin zuhûru bizim talebimizle değildir, Allah tarafındandır. Fakir, müflis, âciz ve pür-taksîr olandan bir şey zuhûr etmez!”

Yine şöyle buyurmuşlardır:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, mevcûdâtın en kâmili ve Allâh’a en yakını olup duâları makbul olduğu hâlde, O’na şu hitap vâkî olmuştur:

«…Attığın zaman Sen atmadın, lâkin Allah attı…» (el-Enfâl, 17)

O hâlde düşünmek îcâb eder ki, bizim gibi bîçâre ve âciz ümmetinin hâli nasıldır?!. Dervişlerden zuhûr eden hârikulâde hâllerde kendilerinin bir hissesi yoktur. Belki o tür şeyler, tâliplerin Hak yolundaki ufuklarının açılması içindir.” (Enîsü’t-Tâlibîn, s. 156)

Cenâb-ı Hak; Mekke fethinden sonra da, Nasr Sûresi’ni inzal buyurmuş, orada da zaferi ve muvaffakiyeti müteâkip, Allâh’a hamd ile tesbih ve istiğfârı emretmiştir:

“Allâh’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allâh’ın dînine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamd ederek O’nu tesbîh et ve O’ndan mağfiret dile!..”
(en-Nasr, 1-3)