Açlık Şifâ Veriyor!
Açlık; kalbi yumuşatıp nurlandırırken, aşırı tokluk ise kalbe kasvet verir, gönlü karartır. Açlık, nefsin azgınlıklarına engel olup onun hakka ve hayra yönelmesini kolaylaştırırken, aşırı tokluk ise, mânevî hassâsiyetleri köreltir, rûhu daraltır, şuur ve idrâkin hikmet damarlarını tıkar.
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Şunu iyi bil ki açlık, ilâçların şâhıdır. Açlığı canla başla benimse, onu hor görme! Nice hastalık, açlıkla iyileşir. Güzel yemekler bile, acıkmadıkça hoşa gitmez!
Adamın biri büyük bir iştahla, bayat ekmek yiyordu. Başka bir adam;
«‒O bayat ekmeği ne diye bu kadar iştahla yiyorsun?» diye sordu.
Adam dedi ki:
«‒Sabrın sonunda açlık iki misli arttı ve bu bayat arpa ekmeği bile bana helva gibi lezzetli oldu! Sabırlı olduğum takdirde, dâimâ helva yemiş olurum!»”
Açlık; kalbi yumuşatıp nurlandırırken, aşırı tokluk ise kalbe kasvet verir, gönlü karartır. Açlık, nefsin azgınlıklarına engel olup onun hakka ve hayra yönelmesini kolaylaştırırken, aşırı tokluk ise, mânevî hassâsiyetleri köreltir, rûhu daraltır, şuur ve idrâkin hikmet damarlarını tıkar.
Şeyh Şiblî Hazretleri de âdeta bu hakîkati teʼyid sadedinde;
“Ne zaman aç kaldıysam, kalbime hikmetten açılmış bir kapı buldum!” buyurmuştur.
ÇOK YİYENİN KARŞILAŞACAĞI BELÂLAR
Ebû Süleyman Dârânî g ise şöyle buyurur:
“Her nesnenin pası vardır. Gönlün pası da çok yemektir. Kim çok yerse, şu altı çeşit belâ ile karşılaşır:
1) Kıldığı namazın tadını bulamaz.
2) Unutkan olur.
3) Şefkati az olur. Zira kendisi tok olduğu için başkalarını da tok zanneder.
4) Tâat ve ibadetlerde tembellik eder.
5) Şehveti gâlip olur.
6) Müslümanlar mescide gittiklerinde o, helâya gider.”
Bu itibarla maddî-mânevî huzur için, nefsi aşırı doyurmaktan sakınmak îcâb eder. Nitekim günümüzde maddî imkânlar bakımından bolluk içinde yaşayan pek çok insan, bedenî ve rûhî rahatsızlık, huzursuzluk, tatminsizlik, memnûniyetsizlik, şükürsüzlük ve gaflet illetlerine müptelâ hâldedir. Bu illetlerin en mühim sebeplerinden biri de, nefisleri aşırı beslemektir. Bunun tedâvisi; haram ve şüphelilerden sakınmakla birlikte, helâl nîmetleri de kifâyet miktarında kullanmaktır.
Kanaat ehli, sabırlı, nefsini dizginleyen bir kula, helâl dâiresi içindeki az bir rızık bile kâfî gelir, gönlüne huzur verir. Fakat açlık nedir bilmeyen obur bir kişi, hiçbir nîmetin kıymetini bilemez, en leziz gıdâlar bile ona tatsız gelmeye başlar.
Bu sebeple varlıklı kimselerin de gönül huzuru ve rûhî muvâzeneleri için; fakir-fukarayı koruyup gözetmeleri, mâtemlerin civarında bulunmaları, sefâlet manzaralarını görüp ibret almaları elzemdir. Aksi hâlde varlıklı insanlar, şefkat ve merhameti unutarak kasvet-i kalbe müptelâ olmaktan kurtulamazlar.
TOK AÇIN HALİNDEN ANLAMAZ
Nitekim Mısır’da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerde, Yûsuf -aleyhisselâm-’a şöyle sordular:
“–Sen, devletin hazinelerine hükmeden bir idârecisin. Neden kendini aç bırakıyorsun?”
O ise şu ibretli cevâbı verdi:
“–Karnım tok olursa, açların hâlini anlayamam diye korkuyorum!”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları, 2013