Adâlet ve Îtidalin Önemi Nedir?
İnsanı adâletten sapmaya iten hususlar nelerdir? Ayetler adelet sapanları nasıl uyarıyor?
Güzel ahlâkın özü muvâzene ve îtidaldir. Hayatın med ve cezirleri, yani gelgitleri olur. Davranışların imtihanı; normal akışın dışına çıkılan, menfaatlenme ve öfkelenme gibi anlardadır.
Âyet-i kerîmede; insanı adâletten sapmaya iten hususlar bir bir sayılarak, şöyle îkaz buyurulur:
“Ey îmân edenler!
- Adâleti titizlikle ayakta tutan,
- Kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şâhitlik eden kimseler olun.
- (Haklarında şâhitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır.
Hislerinize uyup adâletten sapmayın; (şâhitliği) eğer, büker (doğru şâhitlik etmez) yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (en-Nisâ, 135)
Yine âyet-i kerîmede buyurulur:
“…Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin…” (el-Mâide, 8)
Hayatı boyunca bütün mahlûkātın hakkına, fevkalâde îtinâ gösteren Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, vefâtı esnasında bile kul hakkını gündeminde tutmuş ve mecalsiz olduğu hâlde minbere çıkarak;
“–Ashâbım, kimin malını farkında olmadan almış isem, işte malım, gelsin alsın!.. Kimin sırtına sehven (bilmeyerek) vurduysam, işte sırtım, gelsin vursun!..” buyurmuştur. (Bkz. İbn-i Sa‘d, II, 255; Taberî, Tarih, III, 190; Ahmed, III, 400)
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- önüne borçlu bir cenâze getirildiği zaman;
“–Bunun kul hakkını kim ödeyecek?” derdi. Borcu ödenirse, o takdirde imâmete geçerdi.
Ebû Katâde -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e, namazını kıldırması için bir adam(ın cenâzesi) getirildi. Ancak -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“–Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın!” buyurdu.
Ben;
“–(Borç) benim üzerime olsun, ey Allâh’ın Rasûlü.” dedim.
“–Sadâkatle mi?” dedi.
“–Sadâkatle!” dedim.
Bunun üzerine cenâzenin namazını kıldı. (Tirmizî, Cenâiz, 69; Nesâî, Cenâiz, 67)
Zamanımızda kılınan cenâzelerde, imam efendiler, cemaate üç defa;
“–Haklarınızı helâl edin!” demekte ve cemaat de;
“–Helâl olsun!” diye mukabelede bulunmaktadır. Bu tatbikat da faydadan hâlî değildir. Ancak borç ve hakların ödenmesi sadece bu merasimle tam mânâsıyla gerçekleşmez. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in buyurduğu gibi borçlar «sadâkatle» ödenmeli, örf-âdet îcâbı değil «sadâkatle» helâlleşilmelidir.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nurlu ve hakkāniyetli yolundan yürüyen ecdâdımız, adâlete gösterdikleri titizlikle asırlarca pâyidâr olmuşlardır.
Fatih Sultan Mehmed Han, tebaasından bir Rum tarafından mahkemeye verilmişti. Arkadaşı olan ve kendisinin tayin ettiği kadı Hızır Bey, sultanı murâfaaya; «Sultân İbn-i Sultân» gibi unvanlarıyla değil, halktan biri gibi;
“–Murad oğlu Mehmed, şu tarih ve saatte mahkemeye gelin!” diye çağırdı ve ayakta muhakeme etti. Dâvânın neticesinde de Fatih’i suçlu buldu ve kısasa hükmetti.
Bu eşsiz adâlet manzarasına hayran olan Rum mimar, padişah ile sulh olarak kısas hakkından vazgeçti.
Hak meselesine çok dikkat etmek gerekir.
- Anne-baba hakkı…
- Evlâtların anne-baba üzerindeki hakları…
- Akraba hakkı…
- Komşu hakkı…
- Zevc ve zevcenin birbiri üzerindeki hakları…
- İşçi ve işverenlerin karşılıklı hakları…
- Mahlûkātın ve nebâtâtın üzerimizdeki hakkı…
Bütün bu haklara titizlikle riâyet etmek ve hakkı yerine tevzî etmek lâzımdır.
Ecdâdın gösterdiği adâlet ve hakkāniyet, istihdâm edilen yük hayvanlarını da içine alıyordu. Kanunî Sultan Süleyman, Süleymaniye’nin inşâsında istihdâm edilen mahlûkātın hak ve hukukuna riâyeti fermanlarla emretmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234
YORUMLAR