Adam Yetiştiren Liderler

Hizmet

İnsan sarraflığı da ayrı bir kabiliyet… Adam yetiştiren liderler, “bana ne” demeyen, sadece gerçeği söyleyip gitmeyen; aksine yapılması lazım gelen her ne ise o işe, başından sonuna himmet edip kişinin elinden tutan ve yola koyan kimselerdir. İnce düşünülürse, şu âlemde bir insan inşâ ve ihyâ etmekten daha fazîletli bir amel ne olabilir? Bir küçük kâinât olan insanı, zayi olup gitmekten kurtarmak, ne azametli bir hizmettir!

Prof. Dr. Mahmud Kaya anlatıyor:

“Mahir İz beyle ilk tanışmamız şöyle oldu. Sene 1960, 27 Mayıs İhtilâli olmuş, ben o zaman medrese talebesiyim. Klasik medrese sistemiyle hocalardan okuyordum. Bir taraftan da öğrenci okutuyorduk.

Şehzâdebaşı Câmii’nde, Hünkâr mahfelinin altında talebe okutuyorum. 40-50 civarında talebem var, ama talebelerimin çoğunluğu benden yaşlı. Dersi bitirdik, biz tam kalkmak üzere toparlanmaya başlayacağımız sırada, az ötemizde namaz kılan bir beyefendi namazını bitirdikten sonra kalktı yanımıza geldi:

“Evlâdım, ricâ etsem, az evvelki dersi benim için bir daha tekrarlar mısın?” dedi.

Hâlinden-kalinden çok kültürlü, görgülü bir İstanbul efendisi olduğu anlaşılan bu zata:

“Efendim, sizin yanınızda ders takrir etmekten teeddüb ederim!” dedim.

Israr etti:

“Hayır, evlâdım, rica ediyorum, maziyi yâd etmek istiyorum!” dedi.

O kadar kibar bir insandı ki, onu kırma imkânı yoktu. Aynı dersi bir kere daha takrir ettik ister istemez. Onu gücendirmemek için.

Biz dersi ikinci defa takrir edince, geldi, gözlerimden öptü ve:

“Evlâdım sen kimsin? Menşein nedir? Kimlerde okudun? Nerede yetiştin?” diye sordu.

Anlattım ben de işte, şuralarda okudum, şu şu zevattan ders aldım, filân dedikten sonra:

“Peki”, dedi, “âlâ, güzel, pek güzel; fakat bundan sonrası için bir plânın var mı? Pek güzel okuyorsun, okutuyorsun amma, bundan sonrası ne olacak?”

“İşin o tarafını hiç düşünmedim efendim! Biz böyle okuyup-okutup gidiyoruz işte! Şimdiye kadar istikbâle ait hiç bir plânım olmadı” dedim.

“Evlâdım”, dedi, “sizin bu ümmete daha verimli hizmet edebilmeniz için, lâzım olan bir takım şeyler var. Devir, diploma devri evlâdım. Devlet mekteblerinden de icâzet almanız lâzım sizin. Bu arkadaşların, talebelerin, ilkokul diplomaları, ortaokul diplomaları var mı?”

Talebelerimin durumu bir yana, benim bile İlkokul diplomam yoktu o tarihlerde.

“Yok”, dedim, “benim de yok, onların da yok!”

“Haaaa!” dedi, “O zaman, çok mühim bir iş var önümüzde şu anda! Ben İmam-Hatip Mektebi’nin Müdürüyüm! Sen yarın bir liste yap getir bana! Ben İlim Yayma Cemiyeti'yle görüşeceğim. Sizin için bir kurs açarız. Hepiniz dışardan imtihana girer, diplomalarınızı alırsınız. İlkokul, ortaokul, lise derken, dileyen, devam eder üniversiteye gider evlâdım! Yarın sizi bekliyorum. Bunu mutlaka yapmalısınız.”

Biz hemen bir liste yaptık ve ertesi gün gittik kendisine verdik. İlim Yayma Cemiyeti’nin Vefa’daki yerinde bir kurs açtılar. Bir taraftan kendi klâsik dersimizi sürdürdük, bir taraftan kursa devam ettik. O kursun neticesinde yüzün üzerinde arkadaş dışardan imtihana girmek suretiyle ilkokul ve ortaokul diploması aldı.

Böylece o zat, yani Mahir Hoca, büyük bir hayıra vesile oldu. Eğer onunla tanışmasaydım, -ben bugün üniversitede anabilim dalı başkanıyım, bir kürsünün başındayım ve İslâmi Araştırmalar Merkezi’ndeyim- bu seviyeye gelemezdim.

Çok büyük fazîletleri vardı Hocamızın… Bir insanda bir kabiliyet gördü mü, onun elinden tutar, yol gösterirdi. Başta gelen meziyet ve fazîletlerinden biri buydu.”[1]

[1] Mustafa Özdamar, Mahir İz Hoca Belgesel, s. 162-164.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları