Affetmenin Fazileti ve Önemi Nedir?

Cenâb-ı Hakkʼın “Afüv” sıfatından nasîb alabilmenin en mühim tezâhürü de -nefse ne kadar zor gelirse gelsin- Allâh’ın kullarına karşı affedici olmaktır. Affetmenin fazileti ve önemi nedir?

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Sana bir zarar verilirse tahammül et. Zira affetmekle, günahtan temizlenirsin.”

Hak dostları, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmış kimselerdir. Cenâb-ı Hakkʼın “Afüv” sıfatından nasîb alabilmenin en mühim tezâhürü de -nefse ne kadar zor gelirse gelsin- Allâh’ın kullarına karşı affedici olmaktır. Böylece ilâhî affa lâyık hâle gelebilmektir.

Şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- Mıstah isimli bir fakire devamlı olarak yardımda bulunuyordu. Kızı Hazret-i Âişe’yi hedef alan İfk Hâdisesi’nde, onun da iftirâcılar arasında yer aldığını görünce, bir daha ona ve âilesine iyilik yapmayacağına dâir yemin etti. Hazret-i Ebû Bekir’in yardımı kesilince, Mıstah ve âilesi perişan bir hâle düştü. Bunun üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“İçinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler, akrabâya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından) vermeyeceklerine dâir yemin etmesinler; affetsinler, bağışlayıp geçsinler. Allâh’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?…” (en-Nûr, 22)

Bu âyet-i kerîmenin nüzûlünden sonra Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“–Ben elbette Allâh’ın beni bağışlamasını isterim!” dedi. Ardından yemin kefâreti vererek, yapmış olduğu hayra devam etti. (Buhârî, Meğâzî, 34; Müslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546)

Demek ki Allâhʼın kullarını affedebilmek, ilâhî affa nâiliyet vesîlesidir. Dünyevî tarafı zor ve acı olsa da, âhiretteki meyvesi çok tatlı olan büyük bir fazîlettir.

Elbette ki bu fazîlet, kişinin şahsına karşı işlenen kusurlarda söz konusudur. Yani zararı umumî olmayan, ferdî ve hususî kusurları, şayet mağdur olan kimse isterse affedebilir. Fakat bir kusur; toplumu, kamuyu, milleti, ümmeti alâkadar ediyorsa, orada affedicilik bir fazîlet olmaktan çıkar, bir nevî haksızlığa dönüşür.

Meselâ Allâh’a, Rasûl’üne, İslâmʼa, Kur’ân’a, velhâsıl mukaddesâtımıza saldıran veya ümmet-i Muhammed’i ifsâd etmeye çalışan, müslümanlara zulmeden kişi veya odaklara müsâmaha gösterilemez. Zira bu nevî durumlarda af ve müsâmaha göstermek; zâlimleri cesaretlendirmektir, zulmü teşvik etmektir, mazlumlara merhametsizliktir.

Nitekim şahsına karşı işlenen kusurlarda son derece affedici olan, kendisini taşlayan Tâiflilerin dahî helâki için değil hidâyeti için duâ eden, şefkat ve merhamet peygamberi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz dahî, Recî ve Bi’r-i Maûne hâdiselerinde, Kur’ân muallimlerini katleden müşriklere, tam bir ay boyunca her gün bedduâ etti.

Zira îman, lâyıkına muhabbet duymayı gerektirdiği gibi, müstahakkından da nefret etmeyi gerektirir. Gerçek bir îmânın tezâhürü olan “hubb-i fillâh / Allah için sevme”nin hemen yanı başında, yine îmânın bir gereği olan “buğz-i fillâh / Allah için buğz etmek” vardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – Aralık, Sayı: 466

İslam ve İhsan

İSLAM’DA AFFETMENİN MÜKAFATI

İslam’da Affetmenin Mükafatı

AFFETMEK HAKKINDA ÂYET VE HADİSLER

Affetmek Hakkında Âyet ve Hadisler

ÖFKEYİ YENMENİN VE AFFETMENİN FAZİLETİ

Öfkeyi Yenmenin ve Affetmenin Fazileti

AFFETMENİN ÖNEMİ VE FAZİLETİ

Affetmenin Önemi ve Fazileti

AFFETMEK İLE İLGİLİ HADİSLER

Affetmek ile İlgili Hadisler

AFFETMENİN ÖNEMİ

Affetmenin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.