Ağacın Derdi Olur mu?

Bir ağacın bir tek yaprağı bile nice dîvanlar söyler.

İnsan ile âlem arasında büyük benzerlikler ve nisbetler vardır. Nitekim kâinâtın âlem-i kübrâ (makrokozmos); insanın ise, onun her şeyiyle küçük bir kopyası olan âlem-i suğrâ (mikrokozmos) olduğu dile getirilir. Bunun sebebi, âlemin insanın imtihanı için yaratılmış olması ve kâinattaki her şeyin insanın hizmetine âmâde kılınmasıdır. Her şey; tedâîleriyle, tefekkür ettirdikleriyle insana kendi hakikatini anlatır.

Bu sebeple ârif bir gönülle bakıldığında; âlemin her köşesi, hattâ Şeyh Sâdî’nin tabiriyle bir ağacın bir tek yaprağı bile nice dîvanlar söyler. Evet, o yaprak, ilâhî rahmete el açmış; güneşin vesile kılındığı enerjiyi, gıdaya çevirip ağacın gövdesine taşır. İnsan ve sâir mahlûkāta gıda olur, gölge sağlar. Bu câzibeyle yanına gelenlerden, ağacın kökleri istifâde hâlindedir. O yaprak, yerine göre ipek böceğine gıda olur, en zarif ipeklere döner. Bitkilerle beslenen bir mahlûka gıda olur, insan için et ve süte dönüşür. Kuruyup dökülen yapraklar da, daha küçük nice canlıya rızık ve toprağa gıda olur. O bir tek yaprakta, bugün «ekolojik sistem» deyip geçilen daha nice hârikulâde hâller ve maceralar seyredilir.

TEFEKKÜR EDELİM

Tefekkür edelim. Bir ağaçtaki bu muazzam sistem ne için? Evvelâ çiçek çiçek ilâhî bir güzellik sergisi için, tabiî netîcede meyve için... Fakat ağaç, meyvesiyle insanlar ve sâir mahlûkāta hizmet ederken, bir maksat daha hâsıl olur:

“TOMURCUK DERDİNDE OLMAYAN AĞAÇ, ODUNDUR!”

Necip Fazıl, hayâtiyetin bu mutlak gayesinin altını çizerek ne güzel söylemiştir:

“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur!”

Hakikaten, odun ile ağacı, kütük ile kökü ayırt edecek hayâtiyet ölçüsü; filiz vermektir. Tomurcuk derdinde, tohum saçma niyetinde olmaktır.

NESLİNİ DEVAM ETTİRMEK 

Hâsılı, neslini sürdürmektir. Ağaç; kök, gövde, yaprak ve meyve... Her biri ve hepsi; her meyvenin merkezine konulan çekirdeği, yarınlara taşımak ve böylece nesli devam ettirmek gayesine Azîz ve Alîm olan Hâlık tarafından sevk edilmişler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nesil Endişesi, Yüzakı Yayıncılık

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL TEFEKKÜR EDERDİ?

Peygamber Efendimiz Nasıl Tefekkür Ederdi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.