Ahde Vefa ile İlgili Ayetler
Kur’an-ı Kerim ahde vefa ile ilgili ne söylüyor? Ahde vefa hakkında ayetler...
Kur’an-ı Kerim’de ahde vefa ile ilgili yer alan ayet-i kerimeler...
AHDE VEFA HAKKINDA AYETLER
O fâsıklar ki Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği bağları koparırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. En büyük zarara uğrayanlar işte onlardır. (Bakara suresi, 27)
***
Zekeriya: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken ve hanımım da kısırken, benim nasıl oğlum olabilir?” dedi. Rabbi de: “İşte Allah, dilediğini böyle yapar” buyurdu. (Al-i İmran suresi, 40)
***
Allah, onların kalplerinde ne var, ne yok çok iyi biliyor. Bu sebeple sen onlara aldırma, onlara öğüt ver ve ruhlarına işleyecek tesirli sözler söyle. (Nisa suresi, 63)
***
Onların çoğunun kâfirleri dost ve sırdaş edindiklerini görürsün. Nefislerinin bizzat kendilerinin geleceği için işleyip gönderdikleri şey gerçekten ne kötüdür ki, bu yüzden Allah’ın gazabına uğramışlardır. Onlar cehennem azabı içinde ebedî olarak kalacaklardır. (Maide suresi, 80)
***
İşte bunlar, kavmine karşı kullanması için İbrâhim’e verdiğimiz delillerimizdir. Biz, dilediğimiz kimselerin derecesini kat kat yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olan, her şeyi hakkiyle bilendir. (Enam suresi, 83)
***
Üzerlerine müthiş bir taş yağmuru yağdırdık. Bir bak ki günahkârların âkıbeti nasıl oldu! (Araf suresi, 84)
***
İslâm’ı kabul ve ona hizmette öne geçen muhâcir ve ensârın ilkleri ile bunların yoluna en güzel bir şekilde uyanlar var ya, Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlar için her tarafında ırmaklar çağlayan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur. (Tevbe suresi, 100)
***
Hayır! Kim sözünde durur, günah ve haksızlıktan sakınırsa, şüphesiz ki Allah takvâ sahiplerini sever. (Al-i İmran, 76)
***
Allah’a verdikleri sözleri ve ettikleri yeminleri önemsiz bir dünya menfaatine satanlar var ya, işte onların âhirette hiçbir nasipleri yoktur. Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara merhamet nazarıyla bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. (Al-i İmran suresi, 77)
***
Allah, vaktiyle bütün peygamberlerden: “Size kitap ve hikmet verdikten sonra, sahip olduğunuz bu bilgileri tasdik eden bir peygamber size geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve kesinlikle yardım edeceksiniz!” diye söz almıştı. Ardından: “Bunu kabul ettiniz, bu ağır yükümü sırtınıza aldınız mı?” diye sormuş, onlar da: “Kabul ettik” demişlerdi. Bunun üzerine Allah: “Öyleyse şâhit olun, ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım” buyurdu. (Al-i İmran suresi, 81)
***
Onlar: “Allah, bize, gökten inecek ateşin yakacağı bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamayı emretti” dediler. De ki: “Benden önce nice peygamberler, size apaçık deliller ve söylediğiniz o mûcizeyi getirmişti. Eğer doğru sözlüyseniz, o peygamberleri niçin öldürdünüz?” (Al-i İmran suresi, 183)
***
Hani Allah, Ehl-i kitaptan: “Bu kitabı insanlara mutlaka açıklayacak ve onu kesinlikle gizlemeyeceksiniz” diyerek söz almıştı. Onlar ise bu sözü önemsemeyip kulak ardı ettiler ve değersiz dünya menfaatine karşılık onu sattılar. Yaptıkları bu alışveriş gerçekten ne kötüdür! (Al-i İmran suresi, 187)
***
Hem onu nasıl geri alabilirsiniz ki? Zira sizler evlenip birbirinizle içli dışlı beraber oldunuz, üstelik onlar da sizden kesin bir söz aldılar. (Nisa suresi, 21)
***
Ancak aranızda anlaşma bulunan bir kavme sığınanları veya ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı göze alamayıp size gelenleri öldürmeyin. Allah dileseydi onları üzerinize musallat ederdi de mutlaka sizinle savaşırlardı. Bundan böyle sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp barış teklif ederlerse, bu takdirde Allah size, onların aleyhinde bir yol tutmanıza müsaade etmez. (Nisa suresi, 90)
***
Ey iman edenler! Yaptığınız anlaşmaları tam olarak yerine getirin. Harâm olduğu size bildirilen ve bildirilecek olanların dışındaki hayvanların eti size helâl kılındı. Ancak ihramlı iken avlanmanız helâl değildir. Şüphesiz Allah, dilediği hükmü verir. (Maide suresi, 1)
***
Allah’ın size olan nimetlerini ve “İşittik ve itaat ettik!” diyerek verdiğiniz kesin ve bağlayıcı sözü hiç hatırınızdan çıkarmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, sînelerde gizli tutulan bütün sırları hakkiyle bilir. (Maide suresi, 7)
***
Allah İsrâiloğulları’ndan kesin ve bağlayıcı bir söz almıştı. Biz onlardan, her bir kabileye bir kişi olmak üzere on iki temsilci tâyin etmiştik. Allah şöyle buyurmuştu: “Ben elbette sizinle beraberim. Şayet namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları bütün gücünüzle destekler ve Allah rızâsı için güzel bir borç verirseniz ben de mutlaka sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştiririm. Artık bundan sonra hanginiz inkâra saplanırsa, dümdüz yolun ortasında kesinlikle sapıtmış olur.” (Maide suresi, 12)
***
Fakat verdikleri sözden dönmeleri yüzünden onları lânetledik ve kalplerini kaskatı yaptık. Onlar Tevrat’ın kelimelerini, kastedilen mânayı bozacak şekilde yerlerinden oynatıp değiştiriyorlar. Kendilerine bildirilen ilâhî hükümlerin büyük bir kısmını da unuttular. İçlerinden pek azı dışında onlardan dâimâ hâinlik görürsün. Yine de sen onları affet ve yaptıklarına aldırış etme, katlan! Şüphesiz Allah, iyilik ve ihsân sahiplerini sever. (Maide suresi, 13)
***
“Biz Hıristiyanız” diyenlerden de kesin ve bağlayıcı söz almıştık; fakat onlar da kendilerine bildirilen ilâhî hükümlerin büyük bir kısmını unuttular. Bu yüzden aralarına kıyâmet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Allah, onlara bütün yaptıklarını bir bir haber verecektir. (Maide suresi, 14)
***
Andolsun biz, İsrâiloğulları’ndan kesin ve bağlayıcı söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmayacağı ilâhî buyruklar getirdiyse, o peygamberlerden bir kısmını yalanlıyor, bir kısmını da öldürüyorlardı. (Maide suresi, 70)
***
Onların çoğunda ahde vefâ diye bir şey görmedik. Tam aksine, onların çoğunun büyük günahları açıktan ve çekinmeden işleyen yoldan çıkmış kimseler olduğunu gördük. (Araf suresi, 102)
***
Başlarına o felâketlerden her biri çöktükçe: “Ey Mûsâ! Sana verdiği söz hürmetine bizim için Rabbine dua et! Andolsun ki, eğer bizden bu azabı kaldırırsan sana kesinlikle iman edeceğiz ve hiç şüphesiz İsrâiloğulları’nı serbest bırakıp seninle göndereceğiz” diyorlardı. (Araf suresi, 134)
***
Derken onların ardından hayırsız bir nesil türedi ve Tevrat onların eline geçti. Ama onlar bu kitabın âyetlerini şu dünyanın geçici ve değersiz geçimliğine değişir, tam bir aldanmışlık içinde “Allah’ın sevgili kulları olarak nasıl olsa bağışlanacağız!” derler. Aynı şekilde yine meşrû olmayan bir kazanç zuhur etse onu da almaktan çekinmezler. Peki onlardan, Allah hakkında doğru olandan başka bir şey söylemeyeceklerine dair o kitap gereğince sağlam bir söz alınmamış mıydı? Evet, alınmıştı. Üstelik kendileri de kitapta olanları okuyup öğrenmişlerdi. Şunu bilin ki, âhiret yurdu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? (Araf suresi, 169)
***
İman edip Allah yolunda hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihâd edenlerle onları barındıran ve onlara yardım edenler, işte onlar, birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar. İman etmiş olmakla birlikte henüz hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar sizin onlarla hiçbir dostluğunuz ve yardımlaşmanız olamaz. Buna rağmen eğer onlar dinlerini korumak için sizden yardım isterlerse, aranızda barış anlaşması bulunan bir topluluk aleyhine olmamak şartıyla, onlara yardım etmeniz lâzımdır. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. (Enfal suresi, 72)
***
İman edip hicret eden ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenlerle, onlara kucak açıp yardım edenler, işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve kesintisi olmayan güzel ve bol bir rızık vardır. (Enfal suresi, 74)
***
Sonradan iman edip hicret eden ve sizinle beraber cihâd edenler de sizdendirler. Ama aralarında akrabalık bağı bulunanlar, Allah’ın hükmüne göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkiyle bilendir. (Enfal suresi, 75)
***
Onlar, Allah’a verdikleri sözü kesinlikle yerine getirirler; verdikleri sözden dönmezler. (Rad suresi, 20)
***
Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönenler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları koparıp atanlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlara gelince, işte lânet de bunlar içindir, varılacak en kötü yer olan cehennem de bunlar içindir. (Rad suresi, 25)
***
Aranızda sözleştiğiniz zaman Allah adına verdiğiniz sözü tam olarak yerine getirin. İyi niyetinize Allah’ı şâhit gösterip iyice pekiştirerek yaptığınız yeminleri bozmaya kalkmayın. Unutmayın ki Allah, yaptığınız her şeyi bilmektedir. (Nahl suresi, 91)
***
Öyleyse, Allah’a verdiğiniz sözü, karşılığında ne alsanız az düşecek bir bedele satmayın. Eğer bilirseniz, ancak Allah katında ahde vefâya verilecek mükâfat sizin için daha hayırlıdır. (Nahl suresi, 95)
***
Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak bülûğ çağına erinceye kadar koruma ve geliştirme niyetiyle ona en güzel şekilde yaklaşabilirsiniz. Verdiğiniz sözü de yerine getirin; çünkü herkes verdiği sözden mutlaka sorguya çekilecektir. (İsra suresi, 34)
***
Acaba bu adam gaybın bilgisine mi vâkıf oldu? Yoksa her arzusunun yerine getirileceğine dair Rahmân’ın katından kesin bir söz mü aldı? (Meryem suresi, 78)
***
O gün Rahmân’ın katında, kendisine söz ve izin verilenler dışında hiç kimse şefaat etme yetkisine sahip olamayacaktır. (Meryem suresi, 87)
***
O mü’minler, kendilerine tevdî edilen her türlü emâneti korur ve verdikleri sözleri tastamam yerine getirirler. (Müminun suresi, 8)
***
Onlar namazlarını vaktinde, bütün şartları ve rükünleriyle birlikte kılar, hiç geçirmezler. (Müminun suresi, 9)
***
Onlar da tepelerine çöken her belânın ardından Mûsâ’ya gelip: “Ey sihirbaz! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et de, bizi bağışlasın. Söz veriyoruz biz artık kesinlikle doğru yola geleceğiz” diyorlardı. (Zuhruf suresi, 49)
***
Rasûlüm! Sana bey‘at edenler, gerçekte Allah’a bey‘at etmektedirler. Allah’ın eli, onların bey‘at için uzanan elleri üzerindedir. Artık kim bey‘atini bozarsa ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği sözde durur, onun gereğini getirirse, hiç şüphesiz Allah ona yakın bir gelecekte büyük bir mükâfat verecektir. (Fetih suresi, 10)
***
Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır. (Bakara suresi, 177)
***
Onlar, ne zaman kendileriyle bir anlaşma yapsan, Allah’tan korkmadan ve hiç çekinmeden her defasında anlaşmalarını bozarlar. (Enfal suresi, 56)
***
Ancak kendileriyle anlaşma yaptığınız müşrikler, şâyet anlaşma şartlarını tamâmen yerine getirir, size karşı hiçbir menfî harekette bulunmadıkları gibi, aleyhinizde kimseye arka da çıkmazlarsa, onlarla yaptığınız anlaşmalara süreleri doluncaya kadar riayet edin. Şüphesiz ki Allah, sözünde durup haksızlıktan sakınanları sever. (Tevbe suresi, 4)
***
Verdikleri sözü her fırsatta çiğneyen o müşriklerin Allah’ın yanında ve Peygamber’in yanında geçerli ve güvenilir nasıl bir anlaşması olabilir ki? Ancak Mescid-i Harâm’ın yanında kendileriyle anlaşma yaptığınız kimseler hâriç. Onlar size dürüst davrandıkları sürece siz de onlara dürüst davranın. Şüphesiz ki Allah, anlaşmalarına vefâ gösterip haksızlıktan sakınanları sever. (Tevbe suresi, 7)
***
Onlar, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları gözetir, Rableri huzurunda derin bir saygıyla ürperir ve hesaplarının kötü çıkmasından korkarlar. (Rad suresi, 21)
***
Oysa daha önce onlar, ne olursa olsun düşman karşısında geri dönüp kaçmayacaklarına dâir Allah’a kesin söz vermişlerdi. Şunu bilin ki, Allah’a verilen sözün hesabı mutlaka sorulacaktır! (Azhab suresi, 15)