Ahir Zaman Fitneleri

Âhir zaman fitneleri nelerdir? Peygamberimizin (sav.) haber verdiği fitneler hangileridir? Bazı rivayetlere göre âhir zamanda şu fitneler ortaya çıkacaktır…

Dünyanın son günleri veya sonu anlamında kullanılan bir terimdir.

PEYGAMBERİMİZİN HABER VERDİĞİ FİTNELER

Bir Müslüman âhiret selâmeti için Allah ve Rasûlü’nün haber verdiği fitneleri öğrenmeli ve kendini onlardan muhafaza etmenin yolunu aramalıdır. Huzeyfe bin Yemân (r.a) şöyle anlatır:

“İnsanlar, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e (geleceğe âid) hayırlı işlerden sorarlardı. Ben de aksine, bana da dokunur diye korkarak vukû bulacak şerlerden sorardım. Bu endîşe ile bir keresinde:

«−Yâ Rasûlallah! Biz vaktiyle bir câhiliyet ve şer içindeydik. Sonra Allah bize şu hayrı (İslâm’ı) lûtfetti. Acaba bu hayır ve saadetten sonra tekrar bir şer gelecek mi?» diye sordum. Rasûlullah (s.a.v):

«−Evet gelecek» buyurdu. Ben:

«−O şer ve fitneden sonra tekrar hayır gelecek mi?» dedim.

«−Evet, fakat onun içinde biraz fesâd dumanı ve bulanıklığı olacak» buyurdu.

«−O, hayrı bulandıran kirlilik nedir?» dedim. Rasûlullah (s.a.v):

«−Bazı insanlar benim sünnetimden ayrılarak başka bir yol tutacaklar ve benim getirdiğim hidâyetten başka bir yol gösterici arayacaklar. Onların yaptığı işlerin bir kısmını güzel görürsün bir kısmını da çirkin!» buyurdu.

«−(Yâ Rasûlallah!) Bu hayır devrinden sonra yine bir şer ve fesâd devri gelecek mi?» dedim.

«−Evet gelecektir. O devirde birtakım dâvetçiler, insanları cehennem kapılarına çağıracaklar. Her kim onların dâvetine icabet ederse, onu cehenneme atacaklar» buyurdu.

«−Yâ Rasûlallah! Onları bize târif edebilir misiniz?» dedim.

«−Onlar bizim milletimizin insanlarıdır, bizim dilimizle konuşurlar» buyurdu. Ben:

«−(Yâ Rasûlallah!) O devre yetişirsem bana nasıl hareket etmemi emredersiniz?» dedim.

«−İslâm cemâatinden ve onların devlet başkanlarından ayrılmazsın» buyurdu.

«−Onların bir cemâati ve devlet başkanı yoksa?» dedim. Rasûlullah (s.a.v):

«−O zaman mevcut fırkaların hepsinden ayrıl (evine çekil!) Velev ki bu ayrılma, bir ağaç kütüğünü ısırmak kadar meşakkatli olsa bile, artık ölüm gelinceye kadar tefrikaya yaklaşma!» buyurdu.”

Allah Rasûlü’nün geleceğini haber verdiği en büyük fitne insanlarda helal-harâm hassâsiyetinin kalmamasıdır. O şöyle buyurmuştur:

“Öyle bir zaman gelecek ki kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!”

Maalesef günümüzde bunu büyük oranda yaşıyoruz. İnsanlar en tehlikeli ve en büyük günahlardan biri olan fâizi bile normalleştirdiler. O kadar yaygınlaştırdılar ki korunmak isteyenlere bile tozu bulaşıyor.

Bugün sonuna kadar yaşadığımız diğer bir fitneyi Rasûlullah (s.a.v) şöyle haber vermişti:

“–Benden sonra adam kayırma olayları ve görmeye alışmadığınız işler meydana gelecektir.” Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlallâh! Bizden o günleri görenlere ne emredersiniz?” diye sordular:

“–Yapmanız gereken vazifeleri yaparsınız, hakkınız olan şeyi de Allah’tan niyâz edersiniz” buyurdu.

Hak ve adalet duygusu iyice zayıfladığı için zayıflar hakkını alamıyor, işini Allah’a havâle ediyor.

Âhirzaman fitnelerinden biri de dînin satılıp dünyanın öne geçmesidir.  Allah Rasûlü (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuşlardır:

“Sâlih ameller işlemekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”

“Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümîd ediniz. Allah’a yemin ederim ki sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.”

“Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.”

Âhir zamanın en büyük fitnesi ümmetin bu hırs ve yarışı daha da ileri götürüp birbirine düşerek kendi aralarında savaşmaları ve düşmanın yapamadığını kendi kendilerine yapmalarıdır.

Bu dünya sevgisinin Müslümanları ne hâle getireceğini ise Rasûlullah (s.a.v) şöyle beyan etmiştir:

«–Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına dâvet ettiği gibi birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır!» Orada bulunanlardan biri:

«–O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?» diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v):

«–Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!» buyurdular.

«–Zaaf da nedir ey Allah’ın Rasûlü?» denildi.

«–Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusu!» buyurdular.”

Sahâbe-i kirâmdan Muâz (r.a) bu dönemde meydana gelecek bir kısım fitneleri ve korunma yollarını şöyle bildirir:

“Ardınızda fitneler olacaktır. O zaman mal çoğalacak, Kur’ân açılacak, mü’min, münafık, erkek, kadın, köle, hür, küçük, büyük herkesin elinde Kur’ân olacak. İçlerinden biri şöyle diyecek:

«–Neden bana tabi olmuyorlar. Ben Kur’ân okuyorum, yine de kimse bana uymadı. Ben onlara Kur’ân’dan başka bir şey uydurmadıkça bana tabi olmayacaklar.»

Böyle bir kimsenin uydurduklarına tabi olmaktan sakının. Zira onun ortaya attıkları dalâlet ve sapıklıktır. Ben sizi hakîm (bilgili ve hikmet ehli) kişilerin ayaklarının sürçmesine karşı uyarıyorum. Çünkü şeytan hakîm kimselerin diliyle dalalet ve sapıklığa dâvet edecektir. Münafık da bazen doğru söz söyleyecektir.” Kendisine:

“–Hakîm kimsenin yanlış söz söylediğini, münafığın da hakkı konuştuğunu nasıl bileceğiz?” diye sorulduğunda şöyle dedi:

“–Sen hakîmin o şöhret kazanmış ve sana karışık gelen sözlerinden kaçın ki o sözler seni kaydırıp yanıltmasın. Kim bilir belki o bilgili kişi o sözlerinden döner. Sen duyduğunda hakkı kabul et. Çünkü hakkın üzerinde nûr vardır.”

ÂHİR ZAMAN FİTNELERİ

Bazı rivayetlere göre şu fitneler de o günlerde ortaya çıkacaktır:

-Namazın öldürülmesi,

- Emânetin zâyi edilmesi,

- Fâizin yenmesi,

- Yalanın helâl sayılması,

- Kanların hafife alınması (adam öldürmenin artması ve kâtilden kısas alınmaması),

- Binâları yükseltilmesi,

- Dünya karşılığında dinin satılması,

- İpek elbisenin (erkekler arasında yaygınlaşması),

- Boşanmaların çoğalması,

- Ânî ölümlerin artması,

- İftiraların artması,

- Yağmurun rahmet değil azap olması,

- Çocuğun âsî olup anne-babasını öfkelendirmesi,

- Alçak insanların iyice artması,

- Kerîm (güzel ahlâklı) insanların azalması,

- İdarecilerin devlet malını çalması,

- Mushafların süslenmesi,

- Camilere resimler konulması (veya resimlerinin çekilip her yere asılması),

- Minarelerin uzatılması (bununla övünülmesi),

- Yalın ayak, çıplak insanların saltanat sahibi olmaları,

- Erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemesi,

- Dînî bir maksat olmaksızın fıkıh öğrenilmesi,

- Âhiret ameliyle dünya menfaati elde etmeye çalışmak,

- Zekâtın ağır bir borç olarak telakkî edilmesi,

- Şarkıcı kadınların ve çalgı âletlerinin revaç bulması,

- İçkilerin yollarda içilmesi,

- Kur’ân’ın mûsıkî âleti gibi görülmesi (sadece teğannîsiyle meşgul olunması),

- Bu ümmetin sonradan gelenlerinin önceki nesillere lânet etmesi,

Bunlar olduğu zaman insanlar kızıl rüzgârdan, yere geçirilmekten, sûret değişikliğinden (hayvan sûretine çevrilmekten) ve büyük alâmetlerden (veya Allah’ın azametini gösteren büyük olaylardan) sakınsınlar!

“…Kıyametin alametlerinden biri de erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesidir…”

Rasûlullah (s.a.v) bir gün:

“–Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman hâliniz nice olacak ey insanlar?” diye sormuştu. Yanındakiler hayretle:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, böyle bir şey olacak mı?” dediler.

“–Evet, hatta daha beteri!” buyurdu ve devam etti:

“–Emr bi’l-ma’ruf ve nehy ani’l-münkeri terkettiğiniz zaman hâliniz nice olacak?” diye sordu. Yanındakiler hayretle:

“–Yâ Rasûlallâh, bu olacak mı?” dediler.

“–Evet, hatta daha beteri!” buyurdular ve devam ettiler:

“–Ma’rufu münker, münkeri de ma’ruf olarak gördüğünüz zaman hâliniz nice olacak?”

Süfyan es-Sevrî (r.a) o günlerde insanın hâlini resmeden şu sözü nakleder:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki o zaman kalpler ölür, bedenler yaşar.”

Gerçekten bugün insanlar bedenlerini süslemek ve bakımını yapmak için büyük paralar harcarken kalplerini ölüme zorlayacak davranışları daha da artırıyorlar. Hâlbuki bedenin sıhhatine dikkat etmekle birlikte asıl kalbin hayat bulması için çalışmak gerekir.

Yine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Dünyaya alçak oğlu alçakların hâkim olması yakındır.”

Böyle bir devirde dünya belâ yumağı hâline gelir. Gücü yeten zayıfları ezer, insanlar ölümü arar hâle gelirler. Rasûlullah (s.a.v) bunu şöyle ifade etmiştir:

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak «Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım» demedikçe kıyamet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ olacaktır.”

Bu fitneler esnâsında çekilen ızdıraplar âsîler için cezâ olurken sâlih mü’minler için günahlarına keffarettir. Rasûlullâh (s.a.v) bunu da şöyle haber vermiştir:

“Benim bu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir (ümmet-i merhûmedir). Âhirette azâba mâruz kalmayacaktır. Onların azâbı fitneler, zelzeleler, birbirini öldürmeler ve sıkıntılar şeklinde dünyada olacaktır.”

Mü’minlerin hata ve günahları dünyada çektikleri mihnetler, hastalıklar ve belâlarla mağfiret edilir. Bugün Müslümanların başına gelen büyük sıkıntılara baktıkça bu hadîs-i şerîfi hatırlamamak mümkün değildir. Ancak Müslümanlar buna güvenerek kendini bırakmamalı, gereken tedbirleri almalı, çalışıp güçlü olmalıdır. Zira güçlü Müslüman zayıf mü’minden daha hayırlı ve Allah katında daha sevimlidir.

Kaynak: Murat Kaya, Altınoluk Dergisi, Sayı: 463

İslam ve İhsan

“YAKIN BİR GELECEKTE KARANLIK GECELER GİBİ BİRTAKIM FİTNELER ORTALIĞI KAPLAYACAKTIR” HADİSİ

“Yakın Bir Gelecekte Karanlık Geceler Gibi Birtakım Fitneler Ortalığı Kaplayacaktır” Hadisi

AHİR ZAMAN ALAMETLERİ NELERDİR?

Ahir Zaman Alametleri Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.