Âhiret Var!..
Ahiret var mıdır? Deistler ahirete iman ediyorlar mı? Deistlerin ahiret inancı.... Deist ve ateistlerin en çok sorduğu sorular ve cevapları...
ÂHİRET VAR!..
Devrimiz hâriçte esen bu cereyanlar bakımından tam bir câhiliyye devridir. Câhiliyye devrinin başlıca alâmetlerinden biri, âhireti inkârdır.
Çünkü, nefsâniyete uymanın neticesi zulüm ve haksızlıklardır. Hodgâmlıktır, bencilliktir, cimriliktir, kibirdir ve azgınlıktır. Bunlar ise Cenâb-ı Hakk’a karşı ve kullarına karşı sayısız günah irtikâp etmek neticesini doğurur.
Bunların bir gün bir hesabının olacağına îmân etmek, insanı adâletli ve güzel ahlâklı olmaya, hak ve hukuk husûsunda titizliğe, yani takvâya sevk eder.
Fakat nefsâniyetin zebûnu olanları ise, bu mesaj, huzursuz eder.
Vaktiyle, Zincirlikuyu Kabristanı’nın kapısına bir levha hâlinde;
“Her canlı ölümü tadacaktır...” (el-Ankebût, 57) âyeti yazıldığında, birtakım gazeteciler;
“Her gün önünden geçerken okuduğumuz bu yazı bize karamsarlık veriyor, kaldırın bunu!..” diye şikâyette bulunmuştu.
Modern şehirlerde mezarlıkların hep şehirlerin dışına yapılmaya çalışılması da bu kaçıştandır.
Hâlbuki bir îman medeniyeti olan Osmanlı’da mezarlıklar şehrin içinde, cami bahçelerinde olurdu ki, insanlar dâimâ «fânîlik şuuru» içinde yaşasınlar, Bâkî olanın yalnızca Cenâb-ı Hak olduğunu ve O’nun huzûruna dönüleceğini unutmasınlar.
İşte ateizm, deizm ve sekülerizm gibi cereyanların telkin ettiği câhilî dünyada, âhiret inancına yer yoktur. Merhamet, vicdan ve insanlık yoktur. Acımasızlık, gaddarlık ve vahşet vardır. Bunu tarih boyunca Endülüs’te; haçlı seferlerinde, yakın geçmişte Kafkasya’da, Bosna’da ve Irak’ta; bugün ise Suriye’de, Yemen’de ve Myanmar’da gördük, görüyoruz.
İslâm’ın ilk muhataplarında da âhiretten kaçış vardı.
Kur’ân’ın ilk nâzil olan sûreleri, dehşetli bir şekilde kıyâmet ve âhiret manzaralarıyla onları îkaz etti.
Müşrikler ölümden sonra yeniden diriliş hakikatine,
«Büyük Haber» dediler;
“–O büyük haber olan âhiret ve hesap ya varsa? Ya diriltilirsek?” diyerek aralarında endişeyle tartışmaya başladılar. Âyet-i kerîmelerde bu husus şöyle beyan buyurulur:
“Birbirlerine neyi soruyorlar? (İnanıp inanmamakta) ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?” (Nebe’, 1-3)
Bugün de modern bir câhiliyye içinde nefsânî hayatın girdabında bocalayanlarda yine âhiretten kaçış var.
Heyhat!
“O gün insan; «Kaçacak yer neresi!» diyecektir. Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!..” (el-Kıyâme, 10-11)
Şunu unutmamalıdır ki;
Öteden beri beşeriyet, peygamberlerle irşâd olunmalarına rağmen, ölüm meselesi zihinleri çok meşgul etmiş, zihinlerde zehirli bir yılan gibi çöreklenen ve zaman zaman korkunç iz‘ac halkalarıyla kı-
mıldanan bu soru, türlü nefsânî ürküntü ve korkularla susturulmak istenmiştir. Hâlbuki, herkesi ateşli bir girdap hâlinde saran ölüm vâkıası, istisnâsız başlara çökecek bir istikbal korku ve endişesi olunca, onun hakikatine âşinâ olabilmek ve ölümü güzelleştirmek, beşerî gayelerin en önünde gelmelidir.
Beşer idrâkiyle kavranması mümkün olmayan kabir ve âhiret hayatı, ancak vahyin ve peygamberlerin beyanları sayesinde vuzûha kavuşabilir. Bütün peygamberlerin, bilhassa da Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in bildirdiği bu istikbal haberini teşekkür ve minnetlerle karşılamak gerekirken, ateistlerin ve deistlerin hâli gibi, ona bîgâne kalmak ne hazin bir gaflettir!..
Âhiret olmasa idi, dünyaya gelişin de bu cihan dershânesinin de bir mantığı olmazdı.
Selîm bir akılla düşünmek îcâb eder ki;
- Dünyaya gelen, niye geliyor?
- Kimin mülkünde yaşıyoruz?
- Bu kadar mahlûkātı, insanlara kim ne için zimmetli olarak ihsân etti?
- Bu gidiş nereye?
- Bu akış nereye?..
Câhiliyyede bir müşrik olan Hind; İslâm’ın kölelerle efendilerini eşit gördüğünü duyunca şaşırdı;
“–Böyle bir din mi olur? Ben bir köle ile beraber mi olacağım?” diye bu adâlet ve eşitlik nizâmına itiraz etti.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Yayıncılık, Aklın Cinneti DEİZM