Ahiret Yolcularının Azığı
Dünyâ günlerini hesapsızca yaşayanlar, zâyi ettikleri o günlerin hasret ve nedâmeti içinde yanacaklardır. Bu âlemde Allâh rızâsını kazanamayanları, ölüm ötesinde korkunç bir cehennem beklemektedir. Îmânsız bir şekilde gafletle kapanan gözler, muzdarip ve korkunç kabir akşamlarına açılacaktır.
Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede kullarını şöyle îkâz eder:
“Sizden hayra dâvet eden, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun! İşte onlar gerçekten felâha erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)
Bu âyet-i kerîmede dâimâ Hakk’a dâvet eden bir cemaatin bulunması îcâb ettiği kat’î bir ifâdeyle emredilmiştir. İslâm, başlangıçta, sahâbe-i kirâmdan olan îmân münâdîleri ile yayıldığı gibi sonraları da yine onların izi ve yolunda sebât eden muhlis âlimler, mücâhidler ve mürşidlerle devâm etmiştir. Cenâb-ı Hak ve Peygamber Efendimiz bunlar için pek çok mükâfatlar va’detmişlerdir.
İSLAM'I TEBLİĞ EDENLERE YÜKSEK MERTEBE
Enes -radıyallâhu anh-, İslâm tebliğcilerinin âhirette nâil olacakları yüksek mertebeleri anlatan bir hadîs-i şerîfi şöyle nakleder:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün şöyle buyurdular:
“–Size bir kısım insanlardan haber vereyim mi? Onlar ne peygamber ne de şehîddirler. Ancak kıyâmet gününde peygamberler ve şehîdler, onların Allâh katındaki makamlarına gıpta ederler. Nurdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır.”
Ashâb-ı kirâm:
“–Onlar kimlerdir yâ Rasûlallâh!” diye sordular.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Onlar, Allâh’ın kullarını Allâh’a sevdiren ve Allâh’ı da kullarına sevdiren kimselerdir. Yeryüzünde nasîhatçı ve tebliğciler olarak dolaşırlar.”
Ben:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Allâh’ı kullarına sevdirmeyi anladık. Peki Allâh’ın kullarını Allâh’a sevdirmek nasıl olur?” dedim.
Buyurdu ki:
“–İnsanlara Allâh’ın sevdiği şeyleri emrederler, sevmediği şeylerden de sakındırırlar. İnsanlar da buna itaat edince Allâh -azze ve celle- onları sever.” (Ali el-Müttakî, III, 685-686; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, I, 367)
Âhiret yolcusu için en hayırlı azık takvâdır. Bir mü’minin en hayırlı günü, dününden üstün olandır. O hâlde her gün evvelki güne göre daha fazla âhiret azığı edinmek sûretiyle günlerimizi bereketlendirmeliyiz.
Bizden öncekiler geçti, gitti; bizler de bir müddet sonra onların kervanına katılacağız. Uyur gibi ölecek, uyanır gibi dirileceğiz. Daha sonra da amellerimizden hesâba çekileceğiz. Âhiretin emîn ve mümtaz makamları, müttakîlerin olacaktır. Umûmî akış ve dönüş yalnız Allâh Teâlâ’yadır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
YORUMLAR