Ahiretin Yanında Dünya

Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında nasıl bir bağ vardır? Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki fark...

Bu fânî âlemde ömür uzun olmuş, kısa olmuş, ne ifâde eder ki? Çünkü şu fânî dünya hayatı, ebedî âhiret hayatı karşısında bir sabun köpüğünden farksızdır. İnsanoğlu bu fânî âlemde, ne kadar uzun yaşarsa yaşasın, onun ömrü, âhiretteki hayata kıyasla kısacık bir müddetten ibârettir.

Nitekim bu hakîkat, âyet-i kerîmelerde şöyle bildirilmektedir:

(Allah inkârcılara:)

«–Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?» diye sorar.

«–Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor.» derler.

(Allah) şöyle der:

«–Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.»” (el-Mü’minûn, 112-114)

Diğer bir âyet-i kerîmede de Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

(Onlar) kıyâmet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

Peygamber Efendimiz de, dünya hayatına nisbetle âhiretin müddet, kıymet ve büyüklüğü hakkında, insanın idrâkini kolaylaştırmak için şöyle bir kıyasta bulunmuştur:

“Vallâhi, âhirete göre dünya, sizden birinizin işaret parmağını denize daldırıp çıkarmasından başka bir şey değildir! O kişi parmağının üzerinde ne kadarcık su kaldığına baksın!” (Müslim, Cennet, 55)

Yunus Emre Hazretleri de, şu fânî âlemdeki mevcûdiyetimizin, aslında çok kısa bir konaklamadan ibaret olduğunu, ne kadar da veciz bir sûrette ifâde etmiştir:

Ana rahminden geldik pazara;

Bir kefen aldık, döndük mezara!..

Bir başka şiirinde de şöyle der:

Geldi geçti ömrüm benim,

Şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi;

Şol göz yumup açmış gibi…

O hâlde bütün vazifemiz; âhirete kıyasla kısacık bir müddet olan ömrü, Hakk’a kulluk, ibadet ve tâatle tezyîn edebilmektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

İSLAM’DA AHİRET İNANCI NEDİR?

İslam’da Ahiret İnancı Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.