Ahirette 4 Şeyden Hesap Sorulmadıkça Kulun Ayakları Yerinden Kımıldamaz
Hayat ırmağı çok hızlı bir şekilde akıp gitmektedir. İlâhî irâde ile tahdîd edilmiş olan fânî ömrümüzün günleri, bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Her geçen gün, sınırlı hayâtımızın bitme noktasına doğru ilerlediğimizi, dünyâdan bir gün daha uzaklaşıp kabre bir gün daha yaklaştığımızı unutmamalıyız.
Zamanın kıymetini takdîr edip onu kalbî bir teyakkuz içinde değerlendirmenin mecbûriyetini bildiren hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil:
İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
AHİRETTE HESAP SORULACAK 4 ŞEY
“Kıyâmet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:
1. Ömründen; onu ne ile yok etti?
2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?
3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?
4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, Kıyâme, 1)
“İki nîmet vardır ki, insanların çoğu bu nîmetleri kullanmakta aldanmıştır:
Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak, 1)
KIYAMET GÜNÜ EN ŞİDDETLİ HESAP
Cenâb-ı Hak, lutfettiği maddî-mânevî bütün nîmetlerden âhirette biz kullarını hesâba çekeceğini birçok âyet-i kerîme ile beyân buyurmuştur. İslâm âlimleri, ilâhî hesâba mevzû olan en mühim nîmetlerin neler olduğu husûsunda farklı îzahlarda bulunmuşlardır:
İbn-i Mesut (r.a.), bunların, “emniyet, sıhhat ve boş vakit” olduğunu söylemiş, Muâviye bin Kurre (r.a.) de; “Kıyâmet günü en şiddetli hesap, boş vaktin hesâbıdır.” buyurmuştur. (Bursevî, X, 504)
İmam Gazâlî Hazretleri’nin vakit isrâfına karşı şu îkâzı çok ibretlidir:
“Oğul! Farzet ki bugün öldün. Hayâtında geçirdiğin gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. Âh, keşke diyeceksin. Lâkin heyhât!”
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri de şöyle buyurur:
“Dünyânın bir günü, âhiretin bin yılından hayırlıdır. Zîrâ kazanç ve kayıp keyfiyetleri bu dünyâya âittir. Âhirette artık kazanmak veya kaybetmek yoktur.”
Boşa harcanan zaman, telâfîsi mümkün olmayan acı bir kayıptır. Zîrâ geçmişe âit bütün dosyalar kapanmıştır. Ancak isrâf edilen zamanların nedâmetiyle; duâ, tevbe ve istiğfâra yönelerek her an Hakk’a ilticâ hâlinde bulunmak sûretiyle o kayıpların, hiç olmazsa mânen telâfîsi için gayret göstermeliyiz.
Hayat ırmağı çok hızlı bir şekilde akıp gitmektedir. İlâhî irâde ile tahdîd edilmiş olan fânî ömrümüzün günleri, bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Her geçen gün, sınırlı hayâtımızın bitme noktasına doğru ilerlediğimizi, dünyâdan bir gün daha uzaklaşıp kabre bir gün daha yaklaştığımızı unutmamalıyız. Ecel vakti bize meçhul olduğundan, her an Azrâil (a.s.) ile karşılaşabileceğimizi hatırımızdan çıkarmayıp son nefes için hazırlıklı olmalıyız. Zîrâ şâir Necip Fâzıl’ın veciz ifadesiyle:
O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner;
Azrâil’e “hoş geldin” diyebilmekte hüner!..
Düşünecek olursak istikbâl; müjdeler kadar, tehlikelerle de doludur. Ömür takvimimizden geriye kaç yaprağın kaldığı meçhuldür.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları
YORUMLAR