Ahirette Herkesin Ortak Derdi

Ahirette herkes ama herkesin ortak derdi ne olacak? Müslümanın dünya hayatına bakışı ve hayat tarzı nasıl olmalıdır? Nelere dikkat etmeliyiz? Hayırlı bir ömrün fazileti nedir?

Ahirette hiç kimse; “dünyada az yaşadım, çok yaşadım” derdinde olmayacak. Herkes, geçen hayatının ne kadarını hayırla, ne kadarını şerle doldurduğunun derdinde olacak.

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Ger verilse bir kişiye ömr-i Nûh,
Hâsıl olsa ona envâ-ı fütûh;
Menzilidir âkıbet tahteʼt-türâb,
Kimseye bâkî değildir bu harâb…

Yani; “Bir insana Nuh -aleyhisselâm- gibi uzun bir ömür verilse ve ona pek çok zafer nasîb edilse, sonunda varacağı menzil, toprağın altıdır. Bu harap olacak dünya, hiç kimse için bâkî değildir.”

SONUNDA GİDİLECEK YER

Hakîkaten bir insan; Nuh -aleyhisselâm- kadar uzun ömürlü olsa, Süleyman -aleyhisselâm- kadar varlıklı olsa, Yusuf -aleyhisselâm- kadar cemâl sahibi olsa, sonunda gideceği yer, bu kara toprağın altındaki dar bir çukurdur.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Kıyâmet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

Düşünmeliyiz ki; Allah bize bin sene ömür verse, meselâ 1000 yılında dünyaya gelmiş olsak ve 2000 yılına kadar dünya nîmetleri içinde zevk u safâ sürmüş olsak, yine de ömrümüz bitmiş, her fânî gibi Cenâb-ı Hakkʼın “dön” emrine boyun eğmiş olurduk.

Yani ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım, esas ve ebedî hayat olan âhiretin yanında fânî dünya hayatı, kısacık bir fasıldan ibârettir.

O hâlde düşünelim:

Kısacık dünya hayatına ne kadar ehemmiyet veriyoruz, esas ve ebedî olan âhiret hayatına ne kadar?!.

Unutmayalım ki âhirette hiç kimse; “dünyada az yaşadım, çok yaşadım” derdinde olmayacak. Herkes, geçen hayatının ne kadarını hayırla, ne kadarını şerle doldurduğunun derdinde olacak.

Merhum pederimiz Mûsâ Efendi -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyururdu:

“Bir kişi Cenâb-ı Hakk’a râm olarak ilâhî vuslata nâil olmuşsa, her şeye nâil olmuş demektir. Cenâb-ı Hakk’a râm olmayıp ilâhî vuslattan mahrum kalmışsa -isterse dünya kadar şöhreti olsun ve bütün dünya onu alkışlasın- hiç kıymeti yoktur, ancak hüsrandadır!”

Bu sebeple fânî imkânlarımıza aldanmamalı, her an ebedî ve gerçek hayata hazır olmaya gayret etmeliyiz. Aksi hâlde hüsrandan kurtulmak mümkün değildir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Şubat, Sayı: 432

İslam ve İhsan

AHİRET HAYATINA AÇILAN KAPI

Ahiret Hayatına Açılan Kapı

AHİRET HAYATINA HAZIR MIYIZ?

Ahiret Hayatına Hazır Mıyız?

ÂHİRET HAYATINI HEBÂ EDENLER

Âhiret Hayatını Hebâ Edenler

ESAS HAYAT, ÂHİRET HAYATIDIR

Esas Hayat, Âhiret Hayatıdır

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.