Zikrin Ahiretteki Faydaları
Cenâb-ı Hakk’a hakîkî mânâda kulluk yapabilmek ve bu sûretle mârifetullâha ulaşmak, zikrin kalpte kazandığı mevkî ve hissedilişindeki derinlik nisbetinde gerçekleşir. Bu sebeple Yüce Rabb'imiz şöyle buyurmuştur: “Rabb'ini, kendi içinde (kalbinde), yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, gece-gündüz zikret! Gâfillerden olma!” (el-A’râf, 205)
Vücut mülkünün sultânı mevkiinde olan kalp, zikrullâh ile ihyâ olup hakkı bâtıldan ayırt edebilecek bir nûra kavuştuğunda, bedeni hakka ve hayra yönlendiren bir pusula hâline gelir. Emri altındaki bütün uzuvlara isâbetli tâlimatlar verir. Netîcede Hakk’ın râzı olduğu bir kulluk kıvâmına erişilir.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, zikrin fazîletini şöyle beyan buyurur:
“Allâh’ı zikreden kimseyle zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)
Işık olmadan göz hiçbir şey göremeyeceği gibi; îmânın nûru, Kur’ân ve Sünnet’in feyzi olmadan da, kalp gözü hiçbir hakîkati göremez. Kalplerde îmânın nûru zikir ve tefekkürle parlar.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Her kim Benʼim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, mutlakâ ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyâmet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der:
«‒Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?»
(Allah) buyurur ki: «İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun (ilâhî hakîkatlere âmâ kesildin). Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!” (Tâhâ, 124-126)
Nitekim hikmet ehli şöyle buyurmuşlardır:
“Kim dünyaya ibret almadan bakarsa, kalp gözünde bu gafleti nisbetinde bir körelme hâsıl olur.” (İbn-i Kesîr, I, 448)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti -1, Erkam Yayınları