Âhirette Sevdiğimiz ile Beraber miyiz?
“Kişi sevdiği ile beraberdir” buyrulmuştur. Sahabenin “Yâ Rasûlallah! Âhirette sevdiğimiz ile beraber miyiz?” sorusuna Efendimizin (s.a.s.) verdiği cevap...
Kişi sevdiği ile haşrolunacaktır, kişi kimi severse kıyamette onunla beraber olacaktır.
ÂHİRETTE SEVDİĞİMİZ İLE BERABER MİYİZ?
Bedevî bir Arap:
– “Yâ Rasûlallah! Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sormuştu. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- bedeviye:
– “Âhiret için ne hazırladın?” diye sormuştu. Enes -radıyallahu anh- rivayetinde bedevî:
– “Ya Rasûlallah! Benim Allah’a ve onun Peygamberine muhabbetten başka âhiret için bir hazırlığım yoktur.” diye cevâp vermesi üzerine; Rasûl-i Ekrem -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- bedevîye:
– “Sen sevdiğin kimse ile berabersin!” buyurmuştur. Enes -radıyallahu anh- der ki:
Biz de “Yâ Rasûlallah! Âhirette sevdiğimiz ile beraber miyiz?” diye sorduk. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:
– “Evet berabersiniz!” diye tasdîk buyurdu. Biz de böyle bir cevaptan pek ziyâde bir ferah ve sevinç duyduk.
Ey mü’min! Kalbindeki muhabbetini yokla da, hâlini tefekkür et, muhabbetin neye galiptir.
KİMDE ÜÇ ŞEY BULUNURSA
Enes -radıyallahu anh- şöyle demiştir:
Nebiyyi Mükerrem -sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
‘‘Kimde üç şey bulunursa halâvet-i imânı tatmış olur.
- Allah ve Rasûlullah, kendisine mâadalarından daha sevgili olmak.
- Bir kimseyi bilâ-garaz velâ-ivaz sevmek, ancak Allah için sevmek.
- Allah onu küfürden kurtardıktan sonra, yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışcasına hoşlanmamak.”
Kendisi ateşe atılmayı sevmediği gibi, şeref-i İslâm ile müşerref olduktan sonra tekrar küfre avdet etmeyi asla sevmemek ve küfürden uzak olmaya çalışmak ve küfre yakın olmamaya çalışmak icab eder.
BİR ALİMİN YANINDA OTURULURSA
Ebu’l-Leys Semerkandî -rahimehullah- der ki:
Bir kimse âlim yanında oturup da ilimden bir şey hıfz edememiş olsa da o kimseye yedi keramet vardır. Eğer ilim öğrenirse onun fazîleti de daha başkadır:
- İlim öğrenmeye tâlib olan kimsenin nail olacağı fazîlete nail olur.
- Âlim indinde oturduğu müddette nefsini mâsiyetten hapsetmiş olur.
- İlim meclisinde oturunca râhmet-i ilâhiyye o meclise nazil olmakla ondan hissemend olur.
- İlim öğrenmek üzere menzilinden çıktığı vakitte üzerine rahmet-i ilâhiyye nazil olur.
- İlim meclisinde dinlemesine de ibâdet, tâat yazılır.
- Eğer dinler de iyice fehm edip anlayamazsa kalbinde bir ızdırâb ve mahzûniyet hâsıl olursa, ilmi istimâ’ edip de anlayamadığından dolayı kalbi mahzun olan kimsenin hüznü Allah -azze ve celle- Hazretleri indinde vesîle-i mağfiret olur. Nitekim hadis-i kudside buyurulmuştur: “Benim rızâm için münkesir, mahzun olanların ben yanındayım.” Yani mekândan münezzeh olduğu halde yanındayım buyurmuştur.
- Nâsın i’zâz ve ikramına nail olur ve kalbi ilme meyil ve muhabbet eder. Ve bu hikmet üzerine Rasûlullah –sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz, “sulehâ meclislerine devamı” emir buyurmuştur.
Kaynak: Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Musahabe-1, s.65- Erkam Yayınları