Âhirzamanda Tebliğ Etmenin Fazileti ve Önemi
Âhirzamanda meydana gelen küçük alamatler hangileridir? Âhirzamanda tebliğ etmenin fazileti ve önemi nedir? Müslüman hangi ilim ile hemhal olmalıdır?
Bizler, âhirzaman ümmeti olarak, yeniden hortlayan câhiliyye ile karşı karşıya kaldık.
Fiten hadislerinde bildirilen kıyâmet alâmetlerinin birçoğunun artık gerçekleştiği bir devirde yaşıyoruz.
Fiten hadislerini hulâsa edersek;
Küçük alâmetler denilen;
- Hakikî ilmin ortadan kalkması, sâlihlerin azalıp toplumda fâsıkların hâkimiyete geçmesi,
- Zulüm, cinayet ve kan dökülmesinin çoğalması,
- Her türlü ahlâksızlığın artması; fuhuş, zinâ, fâiz ve içkinin yayılması gibi fecaatlerdir.
Bunlardan sonra büyük alâmetler denilen hâdiseler birbiri ardına yaşanacak ve kıyâmet kopacaktır. Kıyâmetin zamanını Cenâb-ı Hak kimseye bildirmemiştir. Fakat görüyoruz ki, küçük alâmetler neredeyse tamamen zuhûr etmiştir.
Emr-i bi’l-mâruf vazifesi, böyle şartlarda farz-ı ayn hâline gelmiştir. İslâm’ı, hidâyet bekleyen kitlelere ulaştırmak vazifesi bir tarafa, kendi evlâtlarımızı dahî bu câhiliyye taarruz ve hücumlarından korumak için, emr-i bi’l-mâruf vazifelerine dört elle sarılmamız lâzımdır.
Geçtiğimiz asırlarda kılıç kılıca haçlı seferleri vardı. Şimdi onun yerine daha korkunç olan medya savaşları geldi. İnternet ve televizyonun zehirli neşriyatı, her cebe giren telefonlar üzerinden evlâtlarımıza saldırıyor. Şeytânî vitrinlerden pazarlanan şahsiyetsizleştirici modalar ve sahtekâr reklâmlar, evlâtlarımızı özüne yabancılaştırıyor, robotlaştırıyor, kalbini katılaştırıyor, zihnini dumûra uğratıyor.
Bu yeni tip haçlı saldırılarına karşı tek çaremiz;
- İslâmî bir tahsil,
- Gerçek ilim ve bunların neticesinde,
- En güzel üslûp ile emr-i bi’l-mârufta bulunabilmektir.
Emr-i bi’l-mâruf için, kişi önce kendini ihyâ ve irşâd etmeli, daha sonra da, ailesinden başlayarak çevresindeki müsterşidlere, yani irşad bekleyenlere ulaşmalıdır.
Bu vazife, aynı zamanda Rabbimiz’e şükrümüzün edâsıdır. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Sonra o gün (kıyâmet günü), nimetlerden mutlaka hesâba çekileceksiniz?” (et-Tekâsür, 8)
Her nimetin şükrü, kendi cinsindendir.
Kul; Cenâb-ı Hakk’ın verdiği İslâm nimetine karşı en güzel şükrünü ve mes’ûliyetini, ancak emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerde bulunmakla yerine getirmiş olur. Aksi hâlde mahrumiyet içinde hüsrâna düşer.
En hayırlı anne-babalar; evlâtlarına İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakabilen, onlara namaz şuuru aşılayabilen anne-babalardır.
Bunun yolu da evlâtların tahsilinde uhrevî ilmi esas tutmaktır.
Dînimiz ilme çok büyük ehemmiyet verir:
İlim herkese farz-ı ayndır. Âlimler, peygamberlerin vârisidir. Beşikten mezara kadar, bir ömür; tâ uzaklarda, Çin’de dahî olsa ilmi talep etmek gerekir.
Fakat;
HANGİ İLİM?
İlim lügat mânâsıyla bilmekten ibarettir. İnsan kendisine zarar verecek şeyi de öğrenebilir. Meselâ âyet-i kerîmede; İsrailoğullarının, kendilerine fayda vermeyen, bilâkis zarar veren sihir ilmini öğrenmeye düşkünlük gösterdikleri kınanarak ifade edilmektedir.
Demek ki;
İlmin faydalısı olduğu gibi, zararlısı da vardır.
Rasûlullah Efendimiz;
عِلْمٌ لَا يَنْفَعُ
«Fayda vermeyen ilim»den Allâh’a sığınmıştır.
İlmin faydasızlığı birkaç türlü olabilir:
- Bizzat muhtevâsı itibarıyla faydasız, lüzumsuz bilgileri zihne depo etmek.
Bugün felsefe, psikoloji ve benzeri sahalarda; inanç bakımından ateist, şahsî hayatları asla kimseye örnek teşkil edemeyecek kadar bozuk şahısların ortaya attıkları temelsiz ve çürük iddialar ilim diye okutulmaktadır.
Hâlbuki, tarih boyunca filozofların ve benzerlerinin gösterdiği yoldan giderek saâdete ulaşmış hiçbir fert ve toplum gösterilemez.
Psikoloji müfredâtında, eserlerinde insan nefsine ve rûhuna dair mükemmel bilgiler veren âlimlerimiz; İmam Gazâlî, Hazret-i Mevlânâ, İbrahim Hakkı Erzurûmî ve benzerleri yoktur. Bunun yerine, insanı sadece cinsî duygularının zebûnu gören Freud ve talebelerinin bozuk ve bozucu telkinleri doludur. Bu ifsâd edici şahısların;
“–Nefsânî arzulara tam serbestiyet vermek lâzım!” telkinleriyle, günümüzde cinsî sapıklıklar yayılmış hattâ bu çirkin vaziyet, insanlardan zorla saygı isteyecek cür’et ve küstahlığa varmıştır.
Evlâtlarımızın bu nevi tahsillere heves etmemeleri için; onları hakikî ilim ile, Kur’ân ve Sünnet ile, vahiyle buluşan gönüllerin ortaya koyduğu gerçek hikmet ve tasavvuf ile tanıştırmamız lâzımdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234
YORUMLAR