Ahzâb Suresi 41. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Ahzâb Suresi 41. ayeti ne anlatıyor? Ahzâb Suresi 41. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Ahzâb Suresi 41. Ayetinin Arapçası:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ

Ahzâb Suresi 41. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin.

Ahzâb Suresi 41. Ayetinin Tefsiri:

Mü’minlerin İslâm’ı güzel bir şekilde yaşamalarının ve münkirlerin saldırılarından uzak durmalarının en emin yolu Allah’a dönmek ve onu çok çok zikretmektir. Ancak sadece dil ile Allah’ı çok zikretmek mümkün olamaz. Çünkü insan uyuduğu, yemek yediği, konuştuğu ve sustuğu zaman zikredemez. Sadece ne zaman diliyle zikir sözlerini telaffuz edebilirse o zaman zikretmiş olur. Bu da çok sayılmaz. O halde zikrin “çok” olabilmesi için onun kalbe ve ruha yerleşmesi lâzımdır. Eğer kalp, zikri öğrenip yapmaya başlarsa, harama teşebbüs edilmediği takdirde hiçbir şey onu zikirden alıkoyamaz. Zikrettikçe kalbin itminânı artar; itminân arttıkça zikretmek daha keyfiyetli bir haz vermeye başlar. Böylece Allah’ı çok çok zikretme imkânı doğar. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Onlar, iman eden ve kalpleri de dâima Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura eren kimselerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura erer.” (Ra‘d 13/28)

Zikrullâhtan uzak ve gâfil kalpler de şöyle ikaz edilir:

“Yazıklar olsun kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşmış talihsizlere! Onlar apaçık bir sapıklık içindedir.” (Zümer 39/22)

Zünnûn-ı Mısrî (k.s.) şöyle der:

“Her şeyin bir alâmeti vardır. İrfân sahibinin ilâhî huzurdan kovulmasını bir alâmeti de Allah’ı anmaktan geri kalmasıdır.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 230)

Resûlullah (s.a.s.) ashâbına:

“–Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:

“–Evet, haber ver” dediler. Resûl-i Ekrem de:

“–Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu. (Tirmizî, Deavât 6)

Her vesileyle Allah’ı hatırlamanın önemi ve yolunu göstermesi açısından Şeyh Mevlâ el-Kâbî’nin anlattığı şu hâdise pek güzeldir:

Bazı insanlar Hz. Mevlânâ’dan kendilerine imamlık yapmasını ricâ ettiler. Zira Allah’tan korkan bir imamın arkasında namaz kılan, Peygamber Efendimiz’in ardında namaz kılmış gibidir. Mevlânâ Hazretleri bu arzuya icâbet edip kimseden işitilmeyen nâdir virtler ve dualar okudu. Onlardan, Hazretin yâdigârı olarak şu on sözü hatırımda tuttum:

Her korku için لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ (lâ ilâhe illallah) “Allah’tan başka ilâh yoktur”,

Bütün keder ve elemler için مَا شَاءَ اللّٰهُ (maşallah) “Allah’ın dediği olur”,

Her niyet için اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ (elhamdülillah) “Bütün övgüler ve yüceltmeler Allah’a aittir”,

Her nimet bolluğu için اَلشُّكْرُ لِلّٰهِ (eşşükrü lillah) “Allah’a sonsuz şükürler olsun”,

Her şaşılacak şey için سُبْحَانَ اللّٰهِ (sübhânallah) “Allah bütün noksan sıfatlardan uzak ve temizdir”,

Her günah için اَسْتَغْفِرُ اللّٰه (estağfirullah) “Allah’tan bütün günahlarımı bağışlamasını isterim”,

Her darlık için حَسْبِيَ اللّٰهُ(hasbiyallah) “Allah bana yeter”,

Her kaza ve kader için تَوَكَّلْتُ عَلَي اللّٰهِ (tevekkeltü alallah) “Yalnız Allah’a güvenip dayandım”,

Her musibet için اِنَّا لِلّٰهِ وَ اِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ (innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn) “Biz Allah’tan geldik Allah’a dönüyoruz”,

Her tâat ve mâsiyet için لَا حَوْلَ وَ لاَ قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ (lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm) “Bütün güç ve kuvvet ancak çok yüce ve çok büyük olan Allah’tandır.” (Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, 303)

Hâsılı hem Allah’ı çok zikretmeli, hem de onu sabah akşam yâni dâimî olarak hem namazlarda hem de namaz dışındaki vakitlerde tesbih etmeliyiz.

Çünkü:

Ahzâb Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Ahzâb Suresi 41. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.