Âile İçi Tartışmaların Çocuklara Tesiri

Aile Hayatımız

Şahsiyet gelişiminin en yoğun olduğu dönem, çocukluk çağlarıdır. Bu dönemde çocuklar etrafında olup bitenlere dikkat kesilirler. Hayatı, insanları ve hâdiseleri, ev içindeki münâsebetlerle, bilhassa anne-baba-çocuk arasındaki iletişimle anlamaya çalışırlar.

Herkesin birbirinin hakkını çiğnediği, kişilerin başına buyruk davrandığı ya da bir otoritenin kimseye nefes aldırmayacak kadar her şeyde söz sahibi olduğu âileler, çocuklarda kalıcı duygu ve davranış bozukluklarına sebep olabilir.

Anne-baba veya kardeşler arasında yaşanan  geçimsizlikler; çocuğun çevresine bakışını, insanları ve hayatı sevmesini, sosyal yaşantıya uyum sağlamasını zorlaştıracaktır. Böyle ortamlarda uzun süre kalan çocuklar, olup bitenden menfî şekilde etkilenecek ve kendileri de topluma zarar veren davranış modelleri geliştirmeye başlayacaklardır.

Başka bir ifadeyle âile içi kavga ve çekişmeler, çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyecek; netice itibariyle çocukta hayata karşı isteksizlik, çevreye düşmanca hisler besleme, özgüven eksikliği, saldırganlık ve başkalarının acı çekmesinden zevk alma (sadizm) gibi istenmeyen kötü ahlâk ve davranışlar gelişecektir.

Tartışmaların çok sık yaşandığı bir ortamda yetişen çocuğun okul başarısı da düşük olur. Özellikle dikkat gerektiren dersleri dinleyemez, dikkatini toplayamaz. Öğretmenlerin en çok şikâyet ettiği, arkadaş ortamlarında kavgacı olarak bilinen çocuklar, bu tip çocuklardır. Anne-babanın öfkeli hâlleri, depresif tavırları çocuğa da yansır. Çocukta mutsuzluk, şikâyet etme, saldırgan davranışlar, yalan söyleme, kin, öfke gibi davranış bozuklukları görülebilir.

ANNE-BABA NELERE DİKKAT ETMELİDİR?

Öncelikle anne-baba veya kardeş, kim olursa olsun, çocuğun önünde tartışmaktan şiddetle kaçınmalıdır. Buna dikkat ediliyor olmasına rağmen çocuk herhangi bir kavgaya şahit olmuşsa, kavga sonrası barışmaya da şahit kılınmalıdır. Zaman zaman âile içinde farklı görüşler bulunmasının normal olduğu, bunların bir kısmının çözülebilir, bazılarının da çözülemez olduğu, çocuğun anlayacağı dille anlatılmalıdır ki, çocuk her tartışmanın kötü biteceğini düşünmesin. Tartışmaların bazen problemleri çözmek için gerekli olduğu da söylenebilir.

Âile arasındaki fikrî ayrılıklarda, konu mecrasından saptırılmamalı, meseleye odaklanılmalıdır. Tartışmayı, hakarete dönüştürmemeli ve kırıcı ifadeler kullanmaktan şiddetle kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çocuklar çok iyi bir kayıt cihazıdır. Sizden öğrendiği söz ve davranışları, başka bir gün birisine kızdığında aynısıyla tekrar edecektir. Bazen öfke ile farkında olmadığımız bazı söz ve davranışlarımızı, çocuğumuzda gördüğümüzde şaşırmamalı, ona her zaman “Sokaktan, başkalarından neler de öğrenmiş!” gözüyle bakmamalıdır. Çünkü çocuklar, büyük oranda bizim kopyalarımızdır.

Tartışmaların bedelini çocuğa ödetmemelidir. Meselâ, tartışmadan korkup elinden bardağı düşürüp kıran çocuğu, öfkemizi ondan çıkarmak için dövmemeli, aksine kendimize çekidüzen vermeliyiz.

Kavgaya şahit olan çocuğa, “Bak, sen şahitsin; baban veya annen bana hakaret ediyor…” denilerek taraf tutmaya zorlanmamalıdır. Anne-baba hiçbir zaman çocuğu kendi tarafına çekip birbirlerini kötülememeli; birbirlerinin kusurlarını çocukla paylaşmamalıdır. Çocuğun gözünde anne-baba hep eşit sevebileceği modeller olmalıdır. Çocuk, birini diğerine tercih edecek duruma düşürülmemelidir.

Çocukların davranışlarının temelinde âilelerin büyük rolü olduğu unutulmamalı; davranış bozukluğu yaşayan çocukların çoğunun bu psikolojik rahatsızlıklarını âile ve yakın çevresinden edindiği göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaynak: Ayşe Bay, Şebnem Dergisi, Sayı: 134