Aile Reisliği
Aile reisi nedir, kimdir? Aile reisliği kavramı neden önemli? Eşler birbirlerine nasıl davranmalı? Eşlerin birbirleri üzerindeki hakları nelerdir? Ailenin huzuru ve mutluluğu için yapılacak şeyler.
Aile reisi TDK’ya göre, “kanunlara göre aile yükümlülüğünü taşıyan kimse” anlamına gelir.
Bütün yolculuklar, ülfet ve muhabbet ehli yol arkadaşları ile zevkli ve neşeli hale gelir. Hele hayat yolculuğu, refiksiz yürünmez; yürünse bile çileler, zorluklar, huzursuzluklar, bıkkınlıklar ve gönül daralmaları ile zorlanarak yol alınır. İnsan, toplum içinde çoğu zaman büründüğü roller gereği bir türlü kendi olamaz. Âdeta maskeyle dolaşır. Her maske de bir zaman sonra insan ruhunu daraltır. Maskelerin çıktığı ya da şeffaflaştığı ve kişinin sadece kendisi olduğu yer ailesidir, hatta ailede de eşinin yanıdır. Bu itibarla beşer planında bir kimse hayat yoldaşının yanında ne ise büyük oranda gerçek hüviyeti de odur. Bu alan en mahrem alandır. Buraya ağyarın girmesi haddi aşmak olur. Bu yönüyle Hak dostlarının eşleriyle hayat yolculuklarına dair söz söylerken hem haddimizi aşmamak ve hem de edebimizi takınmak durumundayız. O güzel insanlar, söz ve davranış olarak bu alana dair neler ifade etmişlerse o kadarıyla yetinmiş olacağız.
EŞLER BİRBİRİNE NASIL DAVRANMALI?
Rabbimizin iki gönül arasına lütfettiği muhabbet ve merhamete dayalı bir ülfet sermayesi üzerine kurulan ilişkiler, niyete göre ulvî hedeflere ya da süflî arzulara doğru yelken açar. Kur’ân-ı Kerim’de çok sayıda âyet-i kerime eşler arası ilişkileri konu edinir. Allah Resûlünün hayatında ve hadislerinde de nice uyarılar, müjdeler ve hatırlatmalar bu alana yöneliktir. Sâhibu’l-vefâ Mûsâ Efendi Hazretlerinin “Huzurlu âile hayatı da bir nevi ibâdet sayılır” sözü, konunun yaratılış maksadımız olan kullukla alakasına dikkat çeker niteliktedir. Gözü, gönlü ve namusu korumak, tertemiz nesillere sahip olmak, takvâ ve hayırda yardımlaşmak, hayatın sıkletini birlikte omuzlamak, neşede ve tasada aynı duyguları paylaşabilmek bir insan için ne büyük bir hayata tutunma imkânıdır. İşte bu ve daha nice nimetlere bir kapı ve vesile olması sebebiyle Hak dostları, Rablerinin kendilerine lütfetmiş olduğu eşlerine karşı gönüllerinde ulvî duygular ve niyetler taşımış ve aile hayatını huzur cennetine çeviren örnek davranışları kıymetli bir miras olarak bırakmışlardır. Onlar;
Her şeyden önce hayat refikalarını Hakk’ın emâneti olarak görmüşlerdir. Emânetin sahibine şükran duyguları içinde, gönüllerine lütfedilen muhabbet ve merhamet sermayesini hem korumasını bilmiş ve hem de geliştirmeye gayret göstermişlerdir. Bunun yolu olarak da öncelikle saygılı bir dil terbiyesine önem vermişlerdir. Hitapları incitici değil gönül alıcı ve gönül yapıcıdır. İlişkilerinde affedici, ayıp örtücü, kimi zaman görmezden gelici, ilâhî hudutlar çiğnenmediği sürece hilm ve rıfkı esas alıcı bir tarz benimsemişlerdir. Bu husus meselâ Mûsâ Efendi’nin ifadelerine şöyle yansır:
“Âile hayatında karı-koca birbirlerine karşı, nezâketli, samimî ve uysal olmalıdırlar. Her hususta birbirleriyle geçimli olmak, saadetin temelidir. Her ikisi de bu hususlara dikkatli olurlarsa, aralarındaki sevgi tezayüd eder (artar). Erkek, sabah evden ayrıldığında karısı onu sabırsızlıkla bekler, erkek de evine bir an evvel kavuşmak için can atar. Karısı süslenmiş bir vaziyette efendisini bekler. Hazırlanmış olan sofraya beraberce otururlar. Birbirlerine mecburiyet yoksa sıkıcı, üzücü haberleri ulaştırmazlar.”
Sâliha bir eşin, kendilerinin saadetine vesile olacak büyük bir nimet-i ilâhî olduğunu bilmişler ve her nimete olduğu gibi bu hususi nimete de saygıyla ve takdirle yaklaşmayı Hakk’a şükrün bir gereği saymışlardır. Hak dostlarının en büyük vasıflarından biri, Allah’ın hiçbir kulunu küçük görmemeleridir. Bir insanın zatını/kişiliğini küçük görmek, gönüllerde affı zor yaralar açar. Vasfını ve davranışını küçük görmek ise sevgiyi ve saygıyı azaltır. Sultânu’l-arifîn Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Üstadımızın muhtereme refikalarına gösterdiği saygı dillere destandır. Aileyi ilgilendiren birçok hususta birbiriyle istişareleri, birbirinden izin istemeleri, huzurda ve gıyapta birbirinin hukukunu korumaları, saygılı bir dil kullanmaları ne güzel örnekliklerdir.
Ailede iş bölümüne ve disipline azami ölçüde riayet etmişlerdir. Özellikle çarşı pazar işlerini kendileri bizzat ya da vekilharçları vasıtasıyla görmüşler ve eşlerini bununla meşgul etmemişlerdir. Hususiyle mahremiyet konularında son derece hassas davranmışlardır. Zaman tanzimine hem kendileri riayet etmiş ve hem de bu disiplinin oluşmasında dirayetli durmuşlardır. Evin temizlik, tertip ve düzeninin aile huzurunu tesiri olduğuna dikkat çekerek bu konuda dağınıklığa ve ihmâle fırsat vermemişlerdir. Bütün aile fertlerinin yemeği vaktinde ve birlikte yemelerinin aile bütünlüğüne ve muhabbetine etkisine inandıkları için bu konularda da tavizkâr bir tavır göstermemişlerdir.
EŞLERİN BİRBİRLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI
Sohbet, konferans, vakıf, dernek, hizmet vb. meşguliyetlerin hiçbir zaman aileyi ihmâle sebep olmaması gerektiği konusunda titiz bir duruş sergilemişlerdir. Evet, aileyi bahane edip İslamiyet’e ve insaniyete hizmetten geri durmak ne kadar büyük bir eksiklikse, aynı şekilde hizmetleri bahane edip aile nizamını ve hukukunu da ihmâl etmek aynı derecede eksikliktir. Mûsâ Efendinin şu sözleri çok çarpıcıdır:
“Evliliğin insanoğluna yüklediği birçok vazifeler vardır. Erkek, erkeğe düşeni, kadın da kadına düşen vazifeleri yerine getirmelidir. Bu hususta ihmalkârlık gösterenler, zâlimlerden olurlar. Hânenin reisi olan bir insan, en ufak hususlara dahi dikkatli olursa, Allah Teâlâ’nın yolunda oldukları için, o âilede huzur ve neşe eksik olmaz. Güller, sünbüller, menekşeler, her türlü çiçekler, kokular, ıtırlar biter. Cennet hayatına daha dünyada iken kavuşulur. Bir insan İslâmiyet’e, insaniyete ne kadar yararlı olursa olsun, âile nizâmını ihmâl ederse, bir noksanlık üzerindedir. Her fert, evvelâ kendisinden, sonra âilesinden ve çoluk çocuğunun terbiyesinden, daha sonra da diğer yakınlarından mes’uldür.”
İltifat ve hediyeleşmek sünnetine ehemmiyet vermişlerdir. Zira hediyeleşmek küçük olsun büyük olsun muhabbetin oluşmasına ve artmasına en önemli vesilelerden biridir. Aşırıya kaçmamak şartıyla yerinde iltifat da gönülleri birbirine karşı daha da muhabbetli hale getirir.
Dinî yönden birbirine hem öğretici hem destekleyici ve hem de yol gösterici olmuşlardır. Farzlar, nafileler, hayırlar ve hizmetlerde birlikteliğe olabildiğince riayet etmeye gayret göstermişlerdir.
Eşlerine karşı cömerttirler. Cimrilik bir ateş olduğu için düştüğü yere cehennemden azap taşır. İsraf ve lüks sevdalısı yapmayacak ölçüde hayat yoldaşlarının ve çocuklarının tabii ve meşru isteklerine hayır dememişlerdir. İstetmeden verebilecek bir firâset ve basirete sahip olduklarından, zamanında ve yerinde ikramları, hediye tesirini göstermiş ve hânenin süruruna sürur katmıştır.
Kaynak: Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 398
YORUMLAR