Ailede Din Eğitimi

Aile Hayatımız

Ailesine, çocuklarına ve idaresi altında bulunanlara Allah’a itaatkâr olmayı emretmek ve onları Allah’a karşı gelmekten sakındırmak, kendilerini eğitmek ve dinin yasaklarından uzaklaştırmak her ebeveynin vazifesidir.

“Ailene namaz kılmayı emret! Kendin de namaza dört elle sarıl!.” (Tâhâ sûresi (20), 132)

İnsanın en çok muhtaç olduğu şey gönül huzurudur. Gönül huzuru Allah’a yaklaştıkça duyulur. Allah’a yaklaşmanın yolu ise ona ibadet etmektir. Kulu Allah’a en fazla yaklaştıran ibadet namazdır. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmez. Ailesinin maddî ihtiyaçlarını temin ederek mutlu olmalarına gayret eden bir kimse, onları mânen mutlu edecek şeyin namaz olduğunu düşünmeli, kendilerine namaz kılmayı tavsiye etmeli, namaz kılmayı bilmiyorlarsa, öğrenmelerini sağlamalıdır. Ayrıca kendisi de bu konuda onlara güzel örnek olmalıdır.

Allah Teâlâ insanın mutlu olmasını arzu ettiği için her şeyi ona faydalı olacak şekilde yaratmıştır. Bütün bunlara karşılık insandan tek bir şey istemektedir: Kendisine ibadet etmek...

Cenâb-ı Hak kendisine ibadet edilmesini, ibadete muhtaç olduğu için değil, kulunun ibadet etmeye ihtiyacı olduğu için ister. Zira O, kulunu, ancak ibadetle huzura erecek bir yapıda yaratmıştır. Aile reisi, işte bu sebeple eşine ve çocuklarına namaz kılmayı tavsiye etmeli, onları mutlu ve huzurlu bir hayata hazırlamalıdır.

 “Ey imân edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz.” (Tahrîm sûresi (66), 6)

Âyet-i kerîmenin devamı, oldukça ürperticidir. Burada, yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden, insanın kendisini ve ailesini koruması istenmektedir. Aile reisi hem kendinden, hem de diğer aile fertlerinden sorumludur. “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz” hadisinin devamında Peygamber Efendimiz bu gerçeği dile getirmiştir.

Aile reisi, aile fertlerini ateşten nasıl koruyacaktır? Bunun cevabı şudur:

Onlara Allah’dan korkmalarını ve O’nun buyruklarına karşı gelmemelerini tavsiye edecektir. Tavsiyenin yeterli olmadığını, tavsiye ettiği şeyleri delilleriyle birlikte öğretmek gerektiğini düşünerek İslâmiyet’i anlatacak veya öğrenmelerine yardımcı olacaktır.

İnsanın hem kendisini hem de ailesini ateşten koruması pek anlamlı bir emirdir. Bu ancak ilâhî buyrukları bizzat yapmakla, yasaklardan öncelikle kendisi sakınmakla ve böylece ailesine güzel örnek olmakla mümkündür.

BİZE SADAKA HELAL DEĞİL

Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Hz. Ali’nin oğlu Hasan radıyallahu anhümâ, sadaka edilen hurmalardan birini alıp ağzına atmıştı.

Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Kaka, kaka! At onu!. Bizim sadaka edilen şeyleri yemediğimizi bilmiyor musun?” buyurdu. (Buhârî, Zekât 60, Cihâd 188; Müslim, Zekât 161)

Bir rivayete göre şöyle buyurdu:

“Bize sadaka helâl değildir, bilmiyor musun?” (Müslim, Zekât 161)

PEYGAMBERİMİZİN YASAKLAR KONUSUNDAKİ TİTİZLİĞİ

Hadîs-i şerîfin önce konumuzla doğrudan ilgili olmayan yanını açıklayalım. Peygamber Efendimiz’in ve ailesinin sadaka ve zekât olan şeyleri neden yemediğini öğrenelim. Başka bir hadîs-i şerîften bu olay hakkında biraz daha fazla bilgi alıyoruz:

Birgün Peygamber Efendimiz Mescid-i Nebevî’de kucağına küçücük torunu Hz. Hasan’ı almış, zekât olarak toplanan hurmaların dağıtılmasını kontrol ediyordu. Hasan oradan bir hurma alıp ağzına atıverdi. Bunu gören Resûlullah Efendimiz onun ağzından hurmayı alıp attı.

Oradaki sahâbîlerden biri Hz. Hasan’ın üzüleceğini düşünmüş olmalı ki:

- Hurmayı çocuktan almasaydın! diyecek oldu. O zaman Resûlullah Efendimiz:

- “Biz Muhammed âilesine sadaka helâl değildir”, buyurdu.

Acaba sadaka nasıl bir şeydir ki, Hz. Peygamber’e ve onun ailesine helâl değildir?

Hadisleri en iyi açıklayan yine hadislerdir. Peygamber Efendimiz’e ve onun ailesine sadakanın neden helâl olmadığını da şu hadîs-i şerîf açıklamaktadır:

“Şüphesiz bu sadakalar, insanların kirleridir. Bunlar ne Muhammed’e helâldir, ne de Muhammed ailesine” (Müslim, Zekât 168; Nesâî, Zekât 95). Efendimiz’in bu ifadesinin bir teşbih ve bahsettiği kirin mânevî bir kir olduğunda şüphe yoktur.

Peygamber Efendimiz bu konuda çok titiz davranırdı. 590 numaralı hadiste göreceğimiz üzere bir defasında yolda bir hurma görmüştü. “Onun sadaka olmadığını bilsem yerdim”, buyurdu. Yine bir gece yatağının altında bulduğu hurmayı ağzına atıp yedi. Sonra bu hurmanın sadaka hurmasından düşmüş olabileceğini düşünerek sabaha kadar uyuyamadı. Kendisine sunulan yiyeceklerin hediye mi, yoksa zekât mı olduğunu özellikle sorar, hediye ise yer, değilse ashâbına verirdi.

İşte Efendimiz yasaklar karşısında böylesine titizdi. Onun soyundan gelen kimseler, hatta âzatlı köleleri bile sadaka ve zekât malı yemezlerdi.

Şimdi asıl konumuza gelelim.

Bu hadîs-i şerîf Peygamber aleyhisselâm’ın torununu nasıl terbiye ettiğini, bilmediği bir konuyu ona nasıl öğrettiğini gösteriyor.

Terbiye ve din eğitimi küçük yaşlarda başlar. Zira ağaç yaşken eğilir ve istenen şekli alır. Yıllar sonra onu eğmek imkânsızlaşır. Çocuğun körpe zihnine yapılan bir telkin, taşa yazılan yazı gibi kalıcı olur. Yıllar onu silemez.

Çocuğu terbiye etmenin şekli de önemlidir. Herşeyden önce çocuğa anlayacağı dille hitap etmelidir. Peygamber aleyhisselâm’ın o zamanlar çok küçük olan Hz. Hasan’ı “kaka, kaka!” diye uyarması, bu gerçeği göstermektedir.

Resûlullah Efendimiz’in sevgili torununa “yeme onu!” demekle kalmayıp sadaka hurmasını neden yemeyeceğini açıklaması, terbiyenin bir başka önemli yönüdür. Zira çocuk bir şeyin kendisine neden yasaklandığını merak eder. Yasağın gerekçesi kendisine anlatılınca tatmin olur. Bu da bizi şu önemli sonuca götürüyor:

Çocuğa dinî terbiye veren kimse bilgili olmalıdır. Ona doğru bilgi vermelidir. Birçoğumuzun başından geçmiştir. Sağlam bir din kültürüne sahip olmayan bazı yaşlı büyüklerimiz, dinî emir ve yasakların veya kâinatta olup bitenlerin mâhiyetini bilmezler. Fakat o konularda çocuğa kulaktan dolma yanlış bilgileri aktarırlar. Bu yanlışlar bazan ömür boyu devam edip gider.

Bir önemli husus da, “Canım, bu daha çocuktur. İleride öğrenir” diye ihmâl etmeden, hatanın görüldüğü yerde, uygun bir şekilde düzeltilmesidir.

HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1. Hz. Peygamber’in soyuna zekât ve sadaka almak haramdır.

2. Çocuklara daha küçük yaşta helâli ve haramı öğretmek suretiyle dinî terbiye vermelidir.

3. Çocuğu eğitirken anlayacağı dille konuşmalıdır.

4. Çocuğa bir şeyi yasaklayınca, ona bunun sebebini de söylemelidir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları