Ailede Kadının Dikkat Etmesi Gereken Hususlar

Aile yuvasında huzur ve saâdeti temin etmek için bir kadının dikkat edeceği hususlar nelerdir? Bir hanım evinde, günlük hayatında nelere dikkat etmelidir? İşte cevabı...

Her şeyden önce hanımlar, yaratılışımızın bir îcâbı olarak Allah’a kulluğa ve takvâya riâyet etmelidir. Bu hususta ibadete, namaz ve niyaza dikkat etmenin yanında helâl ve harama da îtinâ göstermelidirler.

Âile içinde hanımın takvâ ve istikâmeti; kocasını, çocuklarını, akrabalarını ve hattâ komşularını hayır ve hasenâta teşvik edecek mâhiyette olmalıdır. Sâliha bir hanım, etrafına saâdet saçan, cennet kokulu bir çiçektir.

Hanımlar için Allah’a kulluktan sonra gelen en mühim vazife; kocalarını ve âile fertlerini mesut etmektir. Kocalarını memnun etmek ve âile saâdetine gölge düşürmemek kadınlara Rabbimizin rızâsını kazandırır. Nitekim Peygamber Efendimiz:

“Sâliha kadın, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını, hem de nâmusunu muhafaza eder.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857) buyurmuştur.

O hâlde bir kadın, kocasının memnuniyetinin yollarını arayıp bulmalı, onun rızâsını kollamalıdır.

HANIMIN EVDE VE GÜNLÜK HAYATTA DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR

Evin içindeyken, kendine îtinâ göstermeli, temiz ve bakımlı olmalıdır. Sıradan bir erkeğin nazarında bile kadının pasaklı ve derbeder olması onun gözünden düşmesi için yeterlidir. Kocasının yanında, göze hoş gelmeyecek her türlü görüntüden uzak olmalıdır. Evde aradığını bulamayan kimsenin gönlü, dışarıda yanlış yerlere doğru kayar ve nihayet âile saâdeti zaafa uğrar. Bu yüzden ev içinde kadın, renk ve kokusu muhtelif çiçeklerden derlenmiş bir buket gibi olmalı; eşine saâdet ve huzur tevzî etmelidir. Beyi akşam saatlerini özlemeli, akşam eve dönmekten nefret etmemelidir.

Sâliha bir hanım, kocasını güleryüzle ve kapıda karşılamalı, evden çıkarken de güzel söz ve duâlarla yolcu etmelidir. O gün kendisi çok yorulmuş olsa bile bunu belli etmemeli ve onun yanında yüzünü ekşitmemelidir. Kocasının sıkıntılarını paylaşmalı, yorgunluğunu atmasına yardımcı olmalıdır.

Aşırı alınganlık, gerekli-gereksiz şikâyetler sebebiyle birbirlerinin huzurunu kaçırmamaya çalışmalıdırlar. Bu konuda ashâb-ı kirâmdan Ümmü Süleym’in kocasına karşı tavrı ne güzeldir. Çocuğu vefat etmiş olduğu hâlde bu, onu kocasına hizmet ve fedâkârlıktan alıkoymamıştır. Rivâyet edilir ki, Ebû Talhâ’nın ağır hasta olan oğlu, kendisi evde yokken vefat etmişti. Ümmü Süleym, çocuğun vefat ettiğini görünce onu gasledip kefenledi. Ebû Talhâ gelince:

“–Oğlan nasıldır?” diye sordu. Ümmü Süleym:

“–Çocuğun ıstırabı sakinleşti, istirahat ettiğini zannediyorum.” dedi. Ümmü Süleym, ev halkına:

“–Sakın Ebû Talhâ’ya oğlunun öldüğünü söylemeyin, tâ ki ben söyleyinceye kadar!..” diyerek sıkı tenbihatta bulundu. Sonra kocasının yemeğini getirdi. Ebu Talhâ yemeğini yedi. Ümmü Süleym süslenip zevcesine göründü. Beraberce istirahate çekildiler. Sabah olunca, Ebû Talhâ evden çıkmak istediği sırada, zeki ve takvâ sahibi bir hanım olan Ümmü Süleym:

“–Ey Ebû Talhâ, şu komşumuzun yaptığına bak, kullanmak üzere aldığı emâneti istediğim zaman vermek istemediler.” dedi. Ebû Talhâ:

“–Hiç olur mu, iyi etmemişler!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Ümmü Süleym:

“–Ey Ebû Talhâ, oğlun senin yanında Allah’ın bir emânetiydi, onu geri aldı.” deyiverdi. Ebû Talhâ birden şaşırdı, sustu ve sonra:

“–Biz Allah içiniz ve muhakkak O’na döneceğiz” diyebildi. Namaz için mescide gittiğinde olan biteni Hazret-i Peygambere anlattı. Allah Rasûlü:

“–Cenâb-ı Hak, bu gecenizi mübârek kılsın.” diye duâ etti. Bu duâ üzerine daha bir yıl geçmeden Allah, bu âileye bir erkek evlât daha ihsan buyurdu. Peygamber Efendimiz bu yeni doğan çocuğa hurma yedirerek duâda bulundu ve ismini “Abdullah” koydu. Yine bu duânın bereketiyle Abdullah’ın dokuz veya yedi çocuğu olduğu ve hepsinin kurrâ hâfız oldukları rivâyet edilmiştir. (Buhâri, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Edeb 23; Fezâilü’s-sahâbe 107)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.