Ailene Vakit Ayır Sohbet Et

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbını yetiştirme husûsunda olduğu gibi, Ehl-i Beyt’inin, yani âile efrâdının tâlim ve terbiyesinde de daha ziyâde sohbet usûlünü tercih etmiştir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, belirli vakitlerde âile fertleriyle münferiden veya toplu olarak sohbet eder, onların da ilâhî füyûzâttan istifâde etmelerini sağlardı. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu âdetine hayatı boyunca düzenli bir şekilde devam etmiştir.[1]

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ümmetinin kadınlarına da vakit ayırır, onlara da sohbet ederdi. Bu husustaki bâzı rivâyetler şöyledir:

Bir ka­dın Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gel­di ve:

“–Ey Al­lâh’ın Ra­sû­lü! Se­n’in söz­le­rin­den hep er­kek­ler istifâde ediyor. Biz­le­re de bir gün ayır­sa­nız da o gün top­la­nsak, Al­lâh’ın Sana öğ­ret­tik­le­rin­den bi­ze de öğ­ret­sen!” de­di.

Haz­ret-i Pey­gam­ber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Pe­ki şu gün şu­ra­da top­la­nı­nız!” bu­yur­du.

Ka­dın­lar top­lan­dı­lar. Ne­bî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de gi­dip Al­lâh’ın ken­di­si­ne öğ­ret­tik­le­rin­den on­la­ra öğ­ret­ti. (Bu­hâ­rî, İlim, 36)

İNSANLARA SOHBET EDEREK ALLAH'I HATIRLATTI

Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte bayram namazına katıldım. Efendimiz, hutbeden önce ezansız ve kāmetsiz olarak namaz kıldırdı. Sonra Bilâl’e dayanarak kalktı. Allâh’a karşı takvâ sahibi olmayı emretti ve O’na itâate teşvîk etti. İnsanlara sohbet ederek (ölüm, âhiret, cennet, cehennem gibi hususları) hatırlattı. Sonra oradan ayrıldı ve kadınların olduğu yere geldi. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu ve:

«–Allah için tasaddukta bulunun!..» dedi.

Bunun üzerine kadınlar ziynetlerinden, küpe ve yüzüklerinden tasadduk etmeye başladılar. Hazret-i Bilâl, elbisesinin kenarını tuttu, kadınlar da infâk ettikleri şeyleri onun içine attılar.” (Müslim, Iydeyn, 4; Buhârî, Iydeyn, 7)

Allah Rasûlü’nün sohbet meclisleri vecd içindeydi. O konuşurken etrafındakiler pür-dikkat, can kulağıyla dinlerdi. Öyle ki, üzerlerinde târifsiz bir huzur, sükûn ve vecd hâli müşâhede edilirdi. O’ndan ashâbına akseden edep ve hayâ o derecedeydi ki, kendisine suâl sormayı bile -çoğu kere- cür’et telâkkî eder ve çölden bir bedevî gelerek Hazret-i Peygamber’le sohbete vesîle olsa da, O’nun feyz ve rûhâniyetinden istifâde etsek diye beklerlerdi.

Allah Rasûlü’nün sohbetlerinde nâil oldukları yüksek huzurun âdeta şartını beyan sadedinde de: “Sanki başımızın üzerinde bir kuş var da kıpırdasak uçuverecek zannederdik.” derlerdi. (Bkz. Ebû Dâvûd, Sünnet, 23-24/4753; İbn-i Mâce, Cenâiz, 37; İbn-i Sa’d, I, 424)

Mâzisi itibârıyla câhiliye toplumundan gelen ashâb-ı kirâm, hidâyetle şereflenip Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in feyizli sohbe­tleri ve mânevî terbiyesiyle gönüllerini arındırınca dünyanın en mümtaz insanları hâline gelmişlerdir. Onların, dillerde ve gönüllerde dolaşan fazîlet menkıbeleri, çağları ve iklimleri aşmıştır.

[1] Bkz. Müslim, Radâ’, 46; Ebû Dâvûd, Nikâh, 38; Ahmed, VI, 107, 157; İbn-i Sa’d, VIII, 85.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.