'akıl ve Kalp Ahengi' İle Kemale Erdiler

Asr-ı Saadet devrinde mü’mini kemâle erdiren akıl ve kalp fonksiyonları, büyük bir âhenk içinde ve müştereken kullanıldı. Mü’minde heyecan ve aşk unsuru canlı tutularak tefekkür derinleşti.

İnsanlar bu cihânın bir imtihan dershânesi olduğunun idrâki içinde yaşadılar. Kalpleri, ilâhî azamet ve kudret akışlarına âşinâ oldu. Emr bi’l-mârûf ve nehy ani’l-münker için Çin’e, Semerkand’a yaptıkları yolculuklarında yorulmadılar, usanmadılar. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız!”[1] âyet-i kerîmesinin tesiri ile emr bi’l-mârûftan uzak kalmamak için Ebû Eyyûb el-Ensârî -radıyallâhu anh- seksen küsur yaşında iken İstanbul’a sefer etti. Fânî bedeni, İstanbul’a ulvî bir hâtıra ve bereket oldu. Arkasından gelen emsalleri de Endülüs’e kadar hidâyet tevzî ettiler.

Tâbiînden Ukbe bin Nâfî, Emevîler zamanında Afrika’ya gönderildi. Ukbe -rahmetullâhi aleyh- Kayravan bölgesini zaptetti. Züheyr bin Kays’ı oraya idareci tayin etti. Ona:

“–Ben nefsimi Allah Teâlâ’ya sattım. Allâh’ı inkâr edenlerle cihâd etmeye sonsuza kadar devam edeceğim!” diyerek kendisinden sonra yapılmasını istediği şeyleri vasiyet etti.

Ukbe Hazretleri büyük bir iştiyak ve fedâkârlıkla fütûhâta devam ederken karşısına okyanus çıktı. Atını okyanusa sürüp:

“–Yâ Rabbî! Şu okyanus olmasaydı Sen’in yolunda cihâd ederek önümdeki beldelerde ilerlemeye devam ederdim!” dedi.[2] (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut 1385, IV, 105-106)

Onlardan asırlar sonra gelen ve 400 atlıyla temelleri atılan Osmanlı Devleti’nin ilk üç asrı ise, âdeta sahâbe devrinin zaman zaman tekrarlanan bir misâli idi.


[1] el-Bakara, 195.

[2] Ukbe bin Nâfî, duâsı müstecâb bir zât idi. Afrika’yı fethedince bugünkü Kayravan şehrinin olduğu yere gelip durdu. Burası sık ağaçlık bir ormandı, her taraf taşlar, yılan, çıyan ve yırtıcı hayvanlarla doluydu. Ukbe, Allâh’a dua etti ve yüksek sesle üç defa:

“–Ey vâdi ehli! İnşâallah biz buraya yerleşeceğiz. Buradan ayrılıp gidin!” dedi.

Bütün ağaçların ve taşların altından, yılanların ve diğer yırtıcı hayvanların yavrularını sırtlarına ve kucaklarına alarak çıkıp gittiği görüldü. Ukbe, yanındakilerle birlikte vâdiye indi ve onlara:

“–Allâh’ın ismiyle buraya yerleşin!” dedi.

Bu hâdiseyi müşâhede eden yerli halktan (Berberîlerden) pek çoğu müslüman oldu. (Bkz. Zehebî, Târihu’l-İslâm, I, 601; İbn-i Abdilber, İstîâb, I, 331; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, VIII, 45)

Yine Ukbe -rahmetullâhi aleyh- fetihlere devam ederken bir yere gelip konaklamıştı. Orada hiç su yoktu. İnsanlar o kadar susadılar ki neredeyse helâkin eşiğine geldiler. Ukbe, iki rekât namaz kıldı ve dua etti. Ukbe’nin atı ön ayaklarıyla yeri kazıyordu. Birden ayaklarının altından su fışkırmaya başladı. Ukbe, insanları çağırdı. Orayı avuçlarıyla kazıp genişlettiler ve su kaynağı hâline getirdiler. Sonra da o sudan içerek ihtiyaçlarını karşıladılar. O suya “Mâü’l-feres: At Suyu” ismi verildi. (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, IV, 106)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.