Aklın Sınırını Aşan Hakîkatler
Kadim Yunan’da aklın zaafını gösteren tipik bir hâdise yaşanmıştır.
Bir genç, hukuk tahsil etmek için bir filozofa mürâcaat eder. Bunun için kararlaştırılan ücretin yarısı peşin ödenecek, diğer yarısı ise, talebe ilk aldığı dâvâyı kazandığı takdirde ödenecektir. Bunun mânâsı, talebe ilk dâvâyı kazandığı takdirde öğrenim mükemmel olmuş ve hoca ikinci takside hak kazanmış demek olacaktır. Lâkin tahsil nihâyete erdikten sonra talebe hocasına verdiği ilk taksidi kâfî sayıp ikinci taksitten vazgeçmesini talep eder. Bu talep yüzünden ilk dâvâ, hoca ile talebe arasında gerçekleşir.
Duruşmada talebe, hâkimler heyetine karşı:
“–Ben bu dâvâyı kazansam da kaybetsem de bu parayı vermemem gerekecektir.” der. Hâkimin:
“–Neden?” diye sorması üzerine de şu izahta bulunur:
“–Dâvâyı kazanırsam, kararınız gereğince; yok eğer kaybedersem ilk dâvâyı kaybetmiş olduğum için dâvâlıyla aramdaki anlaşma gereğince bu parayı vermemem gerekir.”
Buna mukâbil, hocası filozof da aynı şekilde:
“–Ben bu dâvâyı kaybetsem de kazansam da bu parayı almam gerekir.” der. Yine hâkimin:
“–Niçin?” suâline şu karşılığı verir:
“–Kazanırsam kararınız gereğince, kaybedersem dâvâlıyla aramdaki anlaşma gereğince parayı almam lâzım. Çünkü ben kaybettiğim takdirde o dâvâ kazanmış olacak ve ikinci taksit için gereken şart gerçekleşmiş ve borç doğmuş olacaktır.”
Görüldüğü üzere her ikisinin iddiâsı da gâyet aklî ve mantıkîdir. Demek ki akıl ve mantık, bu misalde olduğu gibi zaman zaman kendi ördüğü duvarların içine kendini hapsedip, çıkmaz sokaklara girebilir. Bunun gibi nice beşerî ihtilâfı bile çözmekte acziyete düşüp kilitlenen bir aklın, sonsuz ilâhî hakîkatleri bütün yönleriyle kavrayabilmesi de imkânsızdır. Bu sebeple aklın çıkmazlardan selâmeti; onun vahiyle terbiye edilmesine ve hudûdunu aşan hakîkatlere karşı kalben teslîm olmak gerektiğini kavramasına bağlıdır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekür, Erkam Yayınları, 2013
YORUMLAR