Akraba Alakasını Kessede Sen Alakayı Kesme

İbadet Hayatımız

İnsanlık, aileler ve akrabalık bağlarıyla kavim ve milletleri oluşturur. Her ilmeğine ihtimam gösterilirse, toplum bu mânevî bağlarla örülmüş olur. Ama bu bağlar koparsa; ilmekleri kesilmiş bir kilimin bir ip yığınına dönmesi gibi, toplum da bir insan sürüsüne dönüşür.

Akraba, alâkasını kesse bile onlarla alâkayı kesmemek, Müslümanın en önemli hasletlerdinden biridir.

Sıla-i rahim, akraba ile maddî ve mânevî olarak alâkadar olmak; dînimizin, üzerinde çok durduğu içtimâî bir vazifemizdir.

İnsanlık, aileler ve akrabalık bağlarıyla kavim ve milletleri oluşturur. Her ilmeğine ihtimam gösterilirse, toplum bu mânevî bağlarla örülmüş olur. Ama bu bağlar koparsa; ilmekleri kesilmiş bir kilimin bir ip yığınına dönmesi gibi, toplum da bir insan sürüsüne dönüşür.

Peygamberimiz’in yaptığı gibi,

  • Tebliğ ve emr-i bi’l-mârûfa, akrabalardan başlanır.
  • Muhtaca yardıma, akrabadan başlanır.

Maalesef, âhirzaman câhiliyyesinde, akrabalık bağları da zayıflamıştır. Günümüz insanı, yalnızlaşmakta, hodgâm / bencil bir şekilde, kendi rahatı ve eğlencesine gömülmekte, başkasıyla alâkadar olmayı bir yük olarak kabul etmektedir. Kardeşlik günleri olan bayramları da tatil hâline getirmektedir.

Düğün ve benzeri merasimlerde akrabaların bir araya gelişleri bile; üzülerek söyleyelim ki, faydalı bir içtimâîleşme yerine, birbirlerine gövde ve lüks gösterisine dönüşebilmektedir.

İhsan ve fazîletlerin asgarî zemini, bir iyiliğe mukabelede bulunmaktır. Kendisini ziyaret edeni ziyaret etmeyi hemen herkes yapar.

Asıl fazîlet, sana gelmeyene gitmektir.

Yani bir karşılık vermek mecburiyeti hissiyle değil; Cenâb-ı Hakk’ın emrini yerine getirmek, güzel ahlâk vecîbesini edâ etmek arzusuyla, sana gelmeyene de gitmek lâzımdır.

Bu da bir tevâzu alâmetidir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“İbâdurrahman (Allâh’ın rahmetinin tecellî ettiği kullar) yeryüzünde mütevâzı olarak dolaşırlar…” (el-Furkān, 63)

Bu fazîleti sergileyebilmek için, nefsi yenmek ve enâniyeti ayaklar altına almak gerekir.

SAHABİ NEFSİNİ NASIL HESABA ÇEKİYOR?

Fudayl bin Iyâz -rahmetullâhi aleyh- nefsini şöyle hesâba çekerdi:

“Firdevs cennetinde peygamberler ve sıddîklarla bir arada bulunmayı istiyorsun ama, buna karşılık;

  • Hangi ameli işledin?
  • Hangi şehevî arzunu kırdın?
  • Hangi hiddetini yendin?
  • Sana gelmeyen hangi akrabana gittin?
  • Kardeşinin hangi kusurunu bağışladın?
  • Allah için hangi yakınından uzaklaştın veya
  • Allah rızâsı için hangi uzağındakine yaklaştın?..” (İhyâ, c. II, s. 402)

Burada akrabadan başlayarak; komşu, hemşehri ve bütün ümmete kadar bir müslümanın gönül ufku genişlemelidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234