Akrabalar Arası Mahremiyet

İslam’da akraba ilişkileri nasıl olmalıdır? Akrabalar arası mahremiyet...

“Mahrem” (kendisiyle evlenilmesi haram olanlar) ve “nâmahrem” (kendisiyle evlenilebilir yabancı kişiler) konularına da kısaca değinmekte fayda var.

AKRABALAR ARASI MAHREMİYET

Kadınların kendisiyle evlenmesi ebediyyen haram olan erkekler, onların mahremidir. Bu şekilde arada mahremiyet olan, yani evlilik yasağı olan kişilerin yanında kadınların oturması-kalkması, kıyafeti, konuşması daha rahat olabilir. Mahremleri ile uzak yolculuklara güvenle çıkabilirler.

Cenâb-ı Hak, mahrem olan kimseleri âyet-i kerîmede şöyle sıralamıştır:

“Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (en-Nisâ, 23)

Âyet-i kerîmede belirtildiği üzere, kadın için “mahrem” olan nikâh düşmeyen kişiler; baba, dede, oğul, erkek kardeş, amca, dayı, erkek kardeşin oğulları, kız kardeşin oğulları iken, erkekler için mahremler ise; anne, kız, nine, kız kardeş, hala, teyze, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızlarıdır. Kan bağından doğan bu akrabalarla evlilik yapılması ebediyyen haramdır. Bir cümleyle de olsa temas etmiş olalım; “Kan bağından dolayı birbirlerine haram olanlar, süt emmeden dolayı da haram olurlar.” (Buhârî, Nikâh, 20)

Yukarıda zikredilen âyet-i kerîmede, evlenilmesi yasak olan akrabalar sayılmış, bunların dışındaki akrabalara evlilik yasağı konulmamıştır. Başka bir ifadeyle kadının mahremi olmayan, “kendisine nikâh düşen/evlenebileceği” kimseler, akraba da olsalar, nâmahremleridir. Bunların yanında, dışarıdaki insanların arasına çıktığı gibi tesettürüne dikkat eder, onlarla beraberken oturmasına-kalkmasına, konuşma ve sohbetine büyük bir asâlet ve ciddiyetle ehemmiyet gösterir.

“Onlar benim akrabam, onların yanında da dışarıdaki gibi mi davranacağım!” duygu ve düşüncesiyle, İslâm’ın nezih ahlâkını bozacak söz ve davranışlarda bulunmak; telafisi imkânsız kayıp ve felâketlerin kapısını aralar. Günümüzde bunun pek çok acı misaline şâhit olmaktayız, maalesef...

Kaynak: Nurten Selma Çevikoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 466

İslam ve İhsan

AKRABALIK İLİŞKİLERİ NASIL OLMALIDIR?

Akrabalık İlişkileri Nasıl Olmalıdır?

PEYGAMBER EFENDİMİZ AKRABALARINA NASIL DAVRANIRDI?

Peygamber Efendimiz Akrabalarına Nasıl Davranırdı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.