Âl-i İmrân Suresi 140. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Âl-i İmrân Suresi 140. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 140. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Âl-i İmrân Suresi 140. Ayetinin Arapçası:
اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُۜ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِۚ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَٓاءَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَۙ
Âl-i İmrân Suresi 140. Ayetinin Meali (Anlamı):
Size Uhud’da bir yara dokunduysa, biliyorsunuz ki Bedir’de de düşmanlarınıza benzeri bir yara dokunmuştu. Biz, bu gâlibiyet ve mağlubiyet günlerini insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, gerçekten iman edenleri ortaya çıkarmak ve sizden şehitler edinmek için böyle yapar. Yoksa Allah, zâlimleri sevmez.
Âl-i İmrân Suresi 140. Ayetinin Tefsiri:
Müslümanlara
Uhud’da bir mağlubiyet, acı ve yara dokunduğu gibi, Bedir’de de müşriklere
benzeri bir mağlubiyet, acı ve yara dokunmuştu. Fakat müşrikler yenilmeleri
sebebiyle zafiyet göstermemişler, cesaretlerini yitirmemişler, yeniden savaşmak
üzere hazırlıklarını yapıp Uhud’a gelmişlerdi. Sonuçta belli bir başarı da elde
etmişlerdi. Halbuki müslümanların bu hususta daha azimli, cesaretli ve kararlı
davranmaları gerekir. Çünkü onlar, Allah’a ve âhirete iman gibi müşriklerde
olmayan büyük nimetlere, şehîd olmak gibi ulvî hedeflere sahiptiler. Nitekim
bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
“Düşmanınız olan o kavmi, toparlanmalarına fırsat vermeden takip
etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da
sizin gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah’tan, onların ummadıkları şeyleri
umuyorsunuz. Allah, hakkiyle bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam
olandır.”
(Nisâ 4/104)
140.
âyette geçen “bu günler”den maksat “gâlibiyet ve mağlubiyet, zafer ve yenilgi,
acı ve tatlı günler”dir. İşte Allah Teâlâ bu günleri, dünya hayatındaki
imtihanın bir gereği olarak mü’min-kâfir ayırımı yapmaksızın insanlar ve
toplumlar arasında döndürüp durmaktadır. Fuzûlî’nin dediği gibi:
“Demadem aks alur mir’ât-ı âlem kahr u lütfundan,
Anınçün geh küdûret zâhir eyler, geh safâ peydâ.”
“Âlem
aynası zaman zaman Cenâb-ı Hakk’ın lutuf tecellilerinden, zaman zaman da kahır
tecellilerinden akisler alır. Bu yüzden bazan hoşa gitmeyen karışık durumlar ve
zorluklar zuhûr eder; bazan de huzur ve safâ veren haller meydana gelir.”
Zira
Cenâb-ı Hak, eğer daima kâfirlere şiddetli belalar verip onları sürekli
yenilgiye uğratsa, buna karşılık mü’minlere hiçbir sıkıntı ve bela vermese, o
takdirde, imandan başka tüm yolların bâtıl olup sadece iman etmenin hakikat
olduğunu gösteren zaruri bir ilim hâsıl olur. Dolayısıyla insanları bir kısım
şeylerden sorumlu tutmanın, mükâfat ve cezanın mânası kalmaz. Diğer taraftan
kâfirlere gelen musibetler, Allah’ın birer gadap ve kahır tecellileri iken, müslümanlara
dokunan meşakkatler, onları mânen terbiye etmekte ve neticede onlar için ilâhî
bir rahmet olmaktadır. Nitekim burada, Uhud’da mü’minlerin başına gelenlerde ne
tür sır ve hikmetler saklı olduğu şöyle haber verilmektedir:
›
Gerçekten iman eden ve imanında samimi olanları olmayanlardan
ayırıp ortaya koymak,
›
Mü’minlerden bir kısmına şehitlik rütbesi ihsan etmek,
›
Çektikleri sıkıntı, acı ve ızdırap sebebiyle mü’minleri her türlü
günahlardan ve manevî kirlerden temizlemek; imanlarını saflaştırıp ihlâslarını
artırmak. Gerçekten bu nevi musibetler mü’minlerin sabır, şecaat, cesaret,
nefsin arzularını terk, ruhu kuvvetlendirmek ve ilâhî emirlere uymak gibi güzel
vasıflarının kuvveden fiile çıkmasına yardım etmektedir.
›
Kâfirlerin ise köklerini kazımak, helak ve yok edip izlerini
silmektir.
Sonra
da Cenâb-ı Hak cennete girebilmenin yollarını göstermek ve ölüm gerçeğine
dikkat çekmek üzere buyuruyor ki:
Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Âl-i İmrân Suresi 140. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...