Âl-i İmrân Suresi 173. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Âl-i İmrân Suresi 173. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 173. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Âl-i İmrân Suresi 173. Ayetinin Arapçası:
اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ
Âl-i İmrân Suresi 173. Ayetinin Meali (Anlamı):
Onlar ki, bazı kimseler kendilerine: “Düşmanlar sizinle savaşmak üzere ordular topladı, onlardan korkun!” dediklerinde, bu onların imanını bir kat daha artırdı da: “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” mukabelesinde bulundular.
Âl-i İmrân Suresi 173. Ayetinin Tefsiri:
Peygamber
Efendimiz’in tâkibe çıktığını haber alan Ebû Süfyan, geri dönmekten vazgeçerek
Mekke’ye doğru yöneldi. Bu esnâda Abdülkays Oğulları’ndan Medine’ye yiyecek
almaya giden bir kâfileye rastladı. Onlara:
“–Benim
sözlerimi Muhammed’e ulaştırmak üzere elçilik yapsanız, buna karşılık ben de
Ukaz panayırında develerinize kuru üzüm yükleyiversem olur mu?” dedi.
Abdülkays
Oğulları bu teklifi kabul edince Ebû Süfyan:
“–Yanına
vardığınızda ona; bizim üzerlerine yürümek ve köklerini kazımak için
toplandığımızı haber verin!” dedi.
Abdülkays
Oğulları, Peygamber Efendimiz’e Hamrâü’l-Esed’de rastlayıp, Ebû Süfyan’ın
sözlerini naklettiler. Resûlullah (s.a.s.):
حَسْبُنَا
اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ (Hasbünallahü
ve ni‘mel vekîl) “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” buyurdu. (İbn Hişâm, es-Sîre, III, 55-56; Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 340)
Peygamber
Efendimiz, pazartesi, salı ve çarşamba günlerini Hamrâü’l-Esed’de geçirdi,
müşriklerin gittiğinden emin olduktan sonra Medine’ye döndü. (İbn Hişâm, es-Sîre, III, 53)
Ebû Süfyân,
Uhud’dan ayrılmadan önce müslümanlara bir sene sonra Bedir’de tekrar karşılaşmayı
teklif etmiş, Resûlullah (s.a.s.) de bu teklife müsbet cevap vermişti.
Allah Resûlü (s.a.s.),
hicretin dördüncü yılında Zâtürrikâ gazvesinden dönünce, vermiş olduğu sözü
yerine getirmek üzere müslümanlarla birlikte Bedir’e çıktı. Ebû Süfyân da
çıkmak için hazırlanmıştı fakat hareket edeceği gün kararını değiştirdi. O
esnâda henüz İslâm’a girmemiş olan Nuaym b. Mesûd’un umre için Medine’den
geldiğini öğrendi. Ona:
“–Ben
Muhammed’in ashâbına «Bedir’de buluşup savaşalım» diye söz vermiştim. Vakit
geldi lâkin bu sene kuraklık ve kıtlık var. Bizim için sert ve kurak bir yıl
değil, belki yumuşak, otlu, sulu ve bolluk olan bir yıl daha iyi ve elverişlidir.
Ben bu yıl Muhammed’le karşılaşmak istemiyorum. Fakat, karşılaşmadığım
takdirde, o bize karşı cesaretlenecektir. Sen hemen Medine’ye yetiş ve dayanamayacakları
kadar kuvvet topladığımı bildirerek onları Bedir’e çıkmaktan vazgeçir. Bu işi
başarırsan sana yetişkin yirmi deve verelim” dedi.
Ebû Süfyan
sadece Nuaym ile değil, Mekke’den Medine’ye gidecek kimi bulursa aynı şekilde
haberler gönderiyordu. Bir taraftan da Medine’deki münafıklar çalışıyor ve
müslümanları seferden vazgeçirmeye uğraşıyorlardı. Bu gayretler neticesinde bir
kısım müslümanlarda sefere çıkma hususunda isteksizlik belirmeye başladı. Cesaret
ve metanet âbidesi Resûl-i Ekrem (s.a.s.) durumu öğrenince:
“–Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, yanımda
hiç kimse olmasa bile, ben tek başıma Bedir’e gideceğim!” buyurdu.
Bunun üzerine
Allah Teâlâ müslümanlara yardım edip kalplerine sebat verdi. Nihâyet İslâm
ordusu ticaret mallarını da yanlarına alarak Bedir’e vardı. O dönemde Bedir’de
panayır kurulurdu. Efendimiz’in Bedir’e geldiğini haber alan Ebû Süfyan da yola
çıktı. Mekke yakınlarındaki Merru’z-Zahrân’a gelince, Cenâb-ı Hak kalbine bir
korku düşürdü. Kuraklığı bahane ederek geri dönmeye karar verdi. Ebû Süfyan,
ordusuyla birlikte geri dönünce, Mekke halkı:
“Siz sevik
yani kavut yemek için yola çıkmışsınız!” diyerek onlara “Sevik Ordusu” adını
taktılar.
Bu durumda
mü’minlere ticâretten başka yapılacak bir iş kalmamıştı. müslümanlar ticâret
mallarını satarak bol kâr elde ettiler. Resûlullah (s.a.s.), Bedir’de sekiz gün
Ebû Süfyân ve ordusunu bekledikten sonra hiçbir nâhoş durumla karşılaşmadan Medine’ye
döndü. (bk. İbn Hişâm, es-Sîre, III, 221-222;
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 59-60; Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 384-389)
Şüphesiz ki
bu durum, civâr kabileler üzerinde müslümanların lehine müthiş bir tesir meydana
getirdi.
Nitekim
âyet-i kerîme bu hâdiseye de işaret etmektedir. Müşriklerin yalan yanlış
propagandaları karşısında müslümanlar حَسْبُنَا
اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ (Hasbünallahü
ve ni‘me’l-vekîl) “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” diyerek Allah’a
tevekkül edip yola çıkmışlardır. Bu davranışlarıyla yegâne yardımcı olarak
Allah’ı görmüşler ve Allah’tan başka hiç kimseye ihtiyaçlarının olmadığını
ortaya koymuşlardır.
Aynı şekilde çok
önceleri İbrâhim (a.s.) da, kendisi için yakılan büyük ateşe atılacağı zaman benzeri
duygular içinde “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” demiştir .(Buhârî, Tefsir
3/13)
Allah’ı ve
Resûlü’nü razı etmek üzere gösterilen bu gayretin ve çıkılan bu seferin dönüşü
de muhteşem oldu:
Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Âl-i İmrân Suresi 173. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...