Âl-i İmrân Suresi 74. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 74. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 74. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Âl-i İmrân Suresi 74. Ayetinin Arapçası:

يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

Âl-i İmrân Suresi 74. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah rahmetini kullarından kimi dilerse ona ihsân eder. Allah çok büyük lutuf ve ihsân sahibidir.

Âl-i İmrân Suresi 74. Ayetinin Tefsiri:

Rivayete göre yahudilerden 12 kişilik bir hahamlar grubu birbirlerine: “Günün başında Muhammed’in dinine girin; «Muhammed’in gerçek peygamber olduğuna, doğruluğuna şehâdet ederim» deyin; günün sonuna ulaşınca da inkâr edin ve: «Biz âlimlerimize, hahamlarımıza dönüp sorduk, onlar da bize Muhammed’in bir yalancı olduğunu, sizin din adına herhangi bir şey üzere bulunmadığınızı söylediler. Biz de önceki dinimize döndük. O bize sizin dininizden daha hoş göründü» deyin. Belki onlar da: «Bunlar günün başında bizimle beraberdiler, şimdi bunlara ne oldu?» diyerek dinlerinde şüpheye düşerler” dediler. Allah Tealâ bu âyet-i kerîmeyle Peygamberine onların bu durumunu haber verdi. (Taberî, III, 423)

Ehl-i kitabı bu tarzda bir davranışa sevkeden sebep, sırf kendilerine verilen kitap ve ilim üstünlüğünün bir benzerinin başka birisine yani Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ve Araplara da verilmiş olmasıdır. Buna duydukları şiddetli hasetleri yüzünden böyle şeyler söylüyor ve birtakım tuzaklar hazırlıyorlardı. İkinci olarak da peygamberlik ve kitap verilen o insanların, kıyâmet günü Allah’ın huzurunda inkârlarına karşı delil getirip, bununla kendilerini susturmalarından korkuyorlardı. Zira peygamberlerin kıyamet günü Allah’ın huzurunda muhaliflerine karşı delil getirecekleri dini bir hakikattir. Onların bu hasetleri ve korkuları, Allah’ın hükmünü asla değiştirecek değildir. Sonsuz lutuf, ihsan ve ikramın yegâne sahibi olan Cenâb-ı Hak, peygamberliği, kitap, ilim ve hikmeti kullarından istediğine vermekte hürdür. Kimsenin buna engel olması veya müdâhalede bulunması mümkün değildir. Allah’ın lütfu geniştir, kudret ve kuvveti sonsuzdur. O, her şeyi en iyi bilendir; ilmi sınırsızdır. Bu sebeple O, dilediği kulunu istediği şekilde üstün kılabilir; rahmetini ona tahsis edebilir.

Ehl-i kitabın hepsi bir değildir; içlerinden son derece güvenilir olanlar bulunduğu gibi, en küçük dünyalığa tama eden güvensizler de mevcuttur. Şöyle ki:

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 74. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.