Al-i İmran Suresinin 130. Ayeti Ne Anlatıyor?

Al-i İmran suresinin 130. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Faizi yasaklayan ayet; Al-i İmran suresinin 130. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبٰٓوا اَضْعَافًا مُضَاعَفَةًۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ

Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz. (Âl-i İmrân, 3/130)

FAİZ: HAK EDİLMEMİŞ FAZLALIK

Bilgi

Cahiliye döneminde, kolay kazanma hırsına kapılmış bazı insanlar, paraya ihtiyacı olan kimselere borç veriyor fakat bu borcu fazlasıyla geri almayı şart koşuyorlardı. Bazıları da herhangi bir nedenle bir alacağını zamanında tahsil edemediğinde, borçluya süre veriyor fakat bu ek süre karşılığında, alacaklarını arttırıyorlardı. Dolayısıyla zor durumdaki borçlunun ödeyeceği para zaman geçtikçe kat kat fazlalaşmış oluyordu. Hak edilmeden alınan bu fazlalıklara faiz denmekteydi.

Faiz, mal hırsına kapılmanın göstergelerinden biridir. Bu derece mal sevgisi içinde bulunan kimselerin hakiki bir kulluk yapmaları ve Allah yolunda canla başla mücadele etmeleri zordur.

Mesaj

Faizden uzak durmak, Müslüman olmanın ve Allah’tan korkmanın bir gereğidir.

Kelime Dağarcığı

Ribâ: Faiz, tefecilik

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
  2. Kâfirler için hazırlanmış olan cehennem azabından kendinizi koruyun.
  3. Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki ilâhî rahmete erişesiniz.

“Faizin kat kat artırılması”, vaktinde ödenemeyen faiz borcuna gecikmelerden dolayı söz konusu olan ilâveler eklene eklene faizin ana para kadar veya ondan daha çok olması demektir. Cahiliye döneminde, mesela bir kişinin birinden yüz dirhem alacağı olsa, borçlunun da ödeyecek gücü olmasa, borçlu alacaklıya: “Bana müddet ver, ben de ödeyecek borcumu artırayım” der ve borcunu iki yüz dirheme çıkarırdı. Sonra, ikinci ödeme günü gelince aynı durum tekrarlanırdı. Nihâyet yüz dirhemlik borç, yüzlerce dirhem borç haline dönüşür ve borçlu bunu ödemek mecburiyetinde kalırdı. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IV, 119)

Bakara sûresinin 275 ve devam eden âyetlerinde faizin yasaklanma safhaları ve günahlığının büyüklüğü hakkında geniş bilgi verilmiştir. Medine döneminin ilk senelerinde inen bu âyetler ise, faizin yasaklanma safhalarından biri olarak “kat kat faiz yemeği” haram kılmaktadır. Böylece ilk olarak, o devirde en çok uygulanan ve fakiri en çok ezen fahiş ribâ, yani mürekkep faiz yasaklanmıştır. Bu, tıpkı içkinin, içilmesinin haram kılınmayıp sarhoş halde namaza yaklaşılmasının yasaklanması safhasına benzemektedir. Bütün çeşitleriyle faiz ise daha sonraları inen “Allah, alış-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır” (Bakara 2/175) âyetiyle yasaklanmıştır.

Başarıya ve kurtuluşa ermenin yolu, Allah’ın yasaklarından tamamen uzak durup emirlerini yerine getirmeye çalışmaktır. Bu bakımdan takvâ emredilmektedir. Diğer taraftan işlenen her bir günah, büyüklüğüne göre kişiyi kâfirlere yaklaştırmakta ve onun cehenneme girmesine sebep olmaktadır. Cehennem ise kâfirler için hazırlanmıştır. Dolayısıyla başta faiz gibi büyükleri olmak üzere bütün günahlardan uzak durmak suretiyle “ateşin ta kendisi” olarak isimlendirilen o cehennemden sakınmamız emredilmektedir. Allah’ın rahmet ve bereketine erişebilmek için de Allah’a ve Rasûlü’ne itaatin; onların emir ve yasaklarını dikkate alarak bir ömür sürmenin gerekliliği üzerinde durulmaktadır.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

FAİZ NEDEN HARAM?

Faiz Neden Haram?

FAİZ (RİBA) NEDİR? FAİZLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Faiz (Riba) Nedir? Faizle İlgili Ayet ve Hadisler

FAİZİ YASAKLAYAN HADİS VE AYETLER

Faizi Yasaklayan Hadis ve Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.