A’lâ (alî, Müte’âl) Nedir?

Yüksek olmak anlamındaki a-l-v kökünden türeyen a'lâ, en yüce, en yüksek; alî ve müteâl ise yüce ve yüksek demektir. Allah'ın sıfatı olarak a'lâ ; yüce, en yüce, en şerefli; alî, şânı, kadri yüce ve kudreti büyük olan; müte'âl, pek yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh olan, gücü ile her şeyden üstün olan demektir.

A'lâ" sıfatı Kur'ân'da 4 âyette geçmektedir: "Ancak yüce Rabb'inin rızasına ermek için (malını) verir" (Leyl, 92/20), "En yüce sıfatlar Allah'ındır" (Kehf, 18/80), "...Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O'nundur." (Rûm, 30/27). Allah'ın yüceliği mekân itibariyle değil, güçlü olması itibariyledir. A'lâ kelimesi, Kur'ân'da diğer varlıkların sıfatı olarak da kullanılmıştır (Tâ-hâ, 20/68; Sâffât, 37/8). Alî ismi Kur'ân'da 9 âyette azîm, kebîr ve hakîm isimleriyle birlikte geçmektedir: "...O, yücedir, uludur" (Bakara, 2/255; Şûrâ, 42/4) "...Gerçekten ancak Allah, yücedir, büyüktür" (Enbiyâ, 21/30; Sebe', 34/23) "...O yücedir, hikmet sahibidir" (Şûrâ, 42/51; Zuhruf, 43/4) Müte'âl ismi yücelikte mübalağa ifade etmekte olup, "(Allah) görüleni ve görülmeyeni bilendir. Pek yücedir" (Râd, 13/9) âyetinde ve alî ismi ile birlikte geçmektedir. Allah'ın bu sıfatı, Tirmizî ve İbn Mâce'nin el-esmâü'l-hüsnâ ile ilgili rivâyetinde de geçmiştir (Tirmizî, Deavat, 83; İbn Mâce, dua, 10).

Alî ve Müte'âl isimleri, Allah'ın noksan sıfatlardan münezzeh, her şeyden yüce ve üstün olduğunu ifade eder. O'ndan daha yüce, daha üstün hiçbir varlık yoktur. En yüce O'dur. Zâtı, gücü, ilmi, mülkü, rahmeti, mağfireti, azabı gibi bütün sıfat ve fiilleriyle en yüce O'dur. "A'lâ", Kur'ân'ın 87. sûresinin adıdır. İlk âyeti "sebbihisme Rabbike'l-a'lâ" (Rabb'inin yüce adını tesbih et) diye başlar. Peygamberimiz (a.s.), namazların secdelerinde üç defa ve bu sûre okunduğu zaman, "sübhâne Rabbiye'l-a'lâ" diye tesbihatta bulunmuştur (Ebû Dâvûd, Salat, 153, I, 549).. Nahl sûresinin 60 ve Rûm sûresinin 27. âyetlerinde geçen "el-meselü'l-a'lâ" ise, en yüce sıfatlar demektir. Allah'ın bütün isim ve sıfatları yücedir. Allah'ın bu sıfatı, Kur'ân'da "teâlâ" (yüce oldu) fiiliyle de ifade edilmiştir. "Gerçek melik Allah pek yücedir, (teâlâ) O'ndan başka ilâh yoktur." (Mü'minûn, 23/116; İsrâ, 17/43; En'âm, 6/100)

İLGİLİ HABERLER

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.