Alışverişte Vade Farkı Caiz midir?

İslam hukukuna göre alışverişte vade farkı nedir?

Alışverişte vade farkını, faizle ilişkisi bulunup bulunmaması açısından incelemek üzere, bunu faiz bölümünün sonuna eklemeyi uygun bulduk.

ALIŞVERİŞTE VADE FARKI CAİZ MİDİR?

Önce alışverişin hükmünü açıklayalım:

Alışveriş mubah ve meşru bir işlemdir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Allah, alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır.” (2/Bakara, 275.)

“Ey iman edenler, aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah esirgeyendir.” (4/Nisâ, 29.)

Peygamberimize (s.a.v.),

—Hangi kazanç daha temizdir, diye soruldu. Peygamberimiz (s.a.v.),

—Kişinin kendi elinin emeği ile hile ve hıyanetten uzak alışveriştir, buyurdu. (Sübülü’s-selâm, III, 4.)

Alışveriş toplumun ihtiyacıdır. Bunu gidermeye çalışmak aynı zamanda bir hizmettir.

Sonuç olarak alışveriş mubah ve meşru bir kazanç yoludur. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.), doğru sözlü ve kendisine güvenilir tacirin, kıyamet günü, Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber bulunma mutluluğuna ereceğini müjdelemiştir. (Tirmizî, Buyu’”, 4, İbn Mâce, “Ticâret”, 1.)

Bu kısa açıklamadan sonra asıl konuya gelelim:

Peşin alışveriş yapmak caiz olduğu gibi veresiye alışveriş yapmak da caizdir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de,

“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirlerinize borçlandığınız vakit onu yazın!” (2/Bakara, 282.) buyrulmuştur.

Âlimlerin çoğu, bu ayet-i kerimenin hem veresiye satışa hem de ödünç vermeye müsaade ettiğini belirtmişlerdir.

Bizzat Peygamberimizin, bir Yahudiden veresiye yiyecek aldığı ve demirden bir zırhını da rehin bıraktığı bilinmektedir. (Buhârî, Buyu’”, 14.)

Bu delillere dayanarak İslam âlimleri peşin alışveriş gibi veresiye alışverişin de caiz olduğunda söz birliği etmişlerdir.

Veresiye, yani vadeli satış caiz olunca peşin satış kıymeti üzerine vade farkı eklenmesi konusu İslam âlimleri arasında farklı görüşlerin doğmasına sebep olmuştur.

Konu ile ilgili olarak Hanefilerin en muteber kaynak fıkıh kitaplarından olan el-Mebsût’ta şöyle denilmektedir:

“Bir kimse şu kadar süre için şu fiyata, peşin olarak da şu fiyata satış sözleşmesi yapsa yahut bir ay vade ile şu fiyata, iki ay vade ile şu fiyata dese, bu satış fasittir, çünkü belli bir fiyat ve bedel karşılığında alışveriş yapılmamış, bedel kesinleşmemiştir. Ve Peygamberimiz bir satış içinde iki şartı yasaklamıştır. Bir satışta iki şart bu demektir. Şer’î sözleşmelerde böyle mutlak yasaklama sözleşmenin fasit olduğunu gerektirir. Bu, satıcı ile alıcı bu şekilde (hangi bedel üzerinde anlaştıklarını kararlaştırmadan) ayrıldıkları takdirde böyledir. Eğer aralarında anlaşır ve tek fiyat üzerine sözleşmeyi bitirirlerse, bu caizdir. Çünkü bu takdirde sözleşmenin sahih olmasının şartını yerine getirmeden ayrılmamış olurlar.” (el-Mebsût, XIII, 8.)

Bundan anlaşılan şudur:

Sahih olmayan sözleşme, satılan malın peşin fiyatıyla veresiye fiyatını satıcı müşteriye söyledikten sonra, alıcının bu fiyatlardan hangisini kabul ettiğini açıkça belirtmeden sadece kabul ettiğini söylemekle yetinmesidir.

Satıcının söylediği fiyatlardan birini alıcının kabul etmesi hâlinde, satış sözleşmesi sahih ve bu satışın caiz olması gerekir.

Esasen satıcı sattığı malın peşin ve veresiye fiyatını söyledikten sonra alıcının “kabul ettim” demesi hâlinde şüphesiz satıcı hangi fiyatı kabul ettiğini soracak ve alacağı cevaba göre satış sözleşmesi kesinlik kazanacaktır.

Sonuç olarak, bir malı peşin fiyatına oranla farklı bir fiyat ile vadeli satmak caizdir.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

HANGİ KAZANÇLAR HARAMDIR?

Hangi Kazançlar Haramdır?

HELALLER VE HARAMLAR

Helaller ve Haramlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.